ECRE ROZA- LİYA SAYER ÖZEL BÖLÜM

10.4K 930 1.2K
                                    

02.06.21




🕯


bu bölüm iki kızımızı anlaman için yazıldı. yıldıza basarak oyunu vermeyi, satıra aralarına da düşüncelerini bol bol yorum atarak belirtmeyi unutma.

keyifli okumalar (:


Liya ve Bera Cephesinde
Liya'nın Penceresinden

sezen aksu- keskin bıçak

deyim yerindeyse- bir ben yabancı

Ön yargılar, yalnızlıklar, gözyaşları, kırıklıklar ve değişimler...

Hayatımı nasıl tanımlarım, nasıl zihnimdeki film şeridinden gözyaşlarımı ve gülüşlerimi geçiririm, bilemiyorum. Sanki ben yıllarca bir kutunun içinde yaşamışım hayatı ve şimdi bulunduğum bu köşkte kutunun içine bakarak kırıkça gülümsüyorum, yaşadığım ve yaşayamadığım her ana.

Kulaklık taktığım kulağımda hüzünlü bir şarkı çalarken aynadan kendine bakan o kadını izliyorum. Benim ama ben değilim gibi de. Kendimi bazen tanıyamıyorum. On dokuz yaşında altmış kilosunu geride bırakan o kız çocuğu yok aynada. Büyümüş ama büyürken öyle yaralanmış ki baktığı hiçbir aynada kendisini tanıyamıyor.

Parlayan gözleri yerli yerinde duruyor ama kayıp olmuş ruhu var. Nereye ait olduğunu ve kim olduğunu bilemeyen bir kadın. Parlayan gözleri kalabalığı sevdiğinden göz alacak ışıltıya sahip. Kalabalığı seviyor çünkü yalnız büyüdü.

Ben Liya Karmen Sayer.

İkinci ismim olan Karmen, öz ailemin bana verdiği isim. Arif babam beni evlatlık aldığında yetimhane müdürünün tek istediği şey, Karmen isminin benden silinmemesiymiş ama Arif babam bana yeni bir kimlik çıkarttırmış ve Karmen'i silerek sadece Liya'yı bırakmış. Ne kadar kimliğimde geçmese de bazen beni Karmen diye çağırır. Nedeni ise öz ailemin kim olduğunu hem kendisine hem bana hatırlatmak istemesinden, biliyorum.

Biz birbirimize yabancı ama bir o kadar birbirimize bağlıyız. Bunu biliyorum çünkü benden düşen bakışlarının uzaklara dalan gölgesinde her zaman tanıdığım Arif Sayer'i göremiyorum. Bambaşka, sert ve düşünceli bir adam oluyor. Yine de içindeki o narin çocuğu bana dönen bakışlarında görüyorum.

Bana yalnızlığı ve bir yere ait olamayışı henüz çok küçük bir çocukken öğretti. Altı yaşındayken yaşadığımız çiftlikte, hayvanların arasında büyüyen o çılgın kızın eline bir ok ve yay verip ona yalnızlığını fısıldamıştı. Altı yaşındaki bir çocuk yalnızlığı ne kadar anlamak istemezse o kadar anlamamıştım onu. Oysaki bana hep anlatmıştı.

'Senin kimsen yok, kendin bile kendinin hiçbir şeyisin,' demişti bana. Haklıydı. Ben kendime bile bir şey olamamıştım.

Yedi yaşımda kolumdan tutup çiftliğin hizmetçilerine bavullarımı toplamamı bağırmıştı ve biz bir hışımla Antalya'dan ayrılmıştık. Kars, Eskişehir, Edirne, İstanbul, İzmir, Mersin, Niğde derken ülkenin bir sürü şehrinde yaşadık beraber. Bazen bir gün, bazen bir ay durduk seyahat ettiğimiz yerlerde. Sonrası ülkeyi terk etmekti.

Sürekli gezsek de yemek yemeyi çok seven bir kız çocuğuydum ve Arif babam bunun önünü kesemiyordu. Sürekli seyahat ettiğimiz için de bir diyetisyene başlayamıyordum. Okul bile okumama fırsat tanımamıştı, kolumdan tuttuğu gibi oradan oraya sürüklemişti beni. Bense onu hiç yargılamadan arkasından yorula yorula koşturmuştum.

SEDNAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin