10. MUTLULUĞUN ESKİZİ

13.9K 1.3K 1K
                                    

30.03.21






🕯


yıldıza basarak oyunu vermeyi, satıra aralarına da düşüncelerini bol bol yorum atarak belirtmeyi unutma.

keyifli okumalar (:





evdeki saat- dibi ne kadar

sezen aksu- begonvil

mor ve ötesi- daha mutlu olamam

furkan olgaç- benim iklimim incitmez seni

Yavaş yavaş yok olmak ve aslında var olmaktan çokça nefret etmek...

Hayatımın çoğunluğu böyle geçmişti ve ben aslında yaşamı ne kadar sevsem de sanki bana nefret etmek zorundaymışım gibi hissettirmişlerdi. Kelebektim ben, yaşayacaktım aslında. Bir gün mü yaşardım, üç gün mü bilinmez ama yaşanırdı. Yaşardım ben.

Sadece yalnız bir kelebektim ve yalnızlığımın içinde bana yaşamamamı diretmişlerdi.

Üç günü ölüm yalnızlığında geçen kelebek, bir gün daha yaşamak ister miydi?

Aynı gün, aynı yalnızlık, aynı terk edilmişlikle ne kadar ilerleyebilirdin, çivisine kendisini asan insanların bir zamanlar sevinç içinde doğduğu bu dünyada?

Her kanat çırpışında ölüme yaklaşan kelebek gibi bizler de her nefes alışımızda ölüme bir adım atıyorduk. Yine hayattı, yaşanırdı, değil mi?

Hatırlıyorum, 14 yaşındaydım. Okulda karnı ağrıdığı için ebeveynlerini çağıran kızı görmüştüm koridorda ağlarken. Soğuk ve ruhsuz gözlerimle bedenini süzdükten sonra tam gidecekken, sanki kızları ölmüş gibi telaşla içeri giren anne ve babasını fark etmiştim. 14 yaşındaydım, bir sürü anne baba örneği görmüştüm ama canımı en çok yakan bu örnek olmuştu. Ağrıdan kıvrandığım gecelerde annenin yanına giderdim, bana nefretle bakıp, 'Ne yapayım, büyücü müyüm ben?' derdi.

14 yaşındaydım, o gün kızın anne ve babasının halini gördüğümde içimde bir umut yükselmişti. Eğer ben de kendime zarar verirsem, belki anne ve baba da onlar kadar endişelenirlerdi. Gerçekten 14 yaşındaydım ve banyoda bileklerimi kesmek için oturduğum küvette beni yakalayan anne, 'Ne o, kendini mi öldüreceksin, beceriksiz?' demişti. Yemin ederim, 14 yaşındaydım ama annenin o laflarından sonra elimdeki jileti yere bırakıp, ona acıyan gözlerle bakıp defolup gittiğimi hatırlıyorum. O gün benim, ilk lanetimi kabul ettiğim gündü.

Ölmeyi bile beceremeyeceğini düşündüğü kızının hiç düşünmeden başkasını öldürebilecek hale geldiğini görseydi, eseriyle gurur duyar mıydı?

Onun gururunu bile istemiyordum ama son bir kez öldüğünü görmek içimdeki kız çocuğunu serbest bırakırdı belki.

Ama istememişti işte. O benim yaşamamı bile istememişti. Ona hep, 'Doğurmasaydın,' derdim ve o da bana, 'Senin çıkacağını bilsem doğurmazdım, içimde tutardım,' derdi.

Yaşadığımı ne o evde ne de Zerafet Bale Okulu'nda hissetmiştim ama şimdi burada, bu köşkte yaşadığımı hissediyordum. Küçükken okuduğum kitaplarda hissedilen o evin sıcaklığı; şömineden ya da yanan sobadan değilmiş. Sevgidenmiş.

İçimdeki bu sıcaklık onlara duyduğum sevgi, minnet ve güvendendi. Emindim artık. Tek bir bakışlarında bile, tırnağımın ucuna sinek konduğunu görünce koşa koşa geleceklerini anlardım. Sözler değildi önemli olan, davranışlardı.

SEDNAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin