Tüm karakterleri bir anda önünüze koymak yerine, zamanı geldiğinde teker teker tanıtmayı daha çok seviyorum.
Ve bu bölüm hayatına değeceğimiz kişi Yiğit.Pınar ve Görkem'le ilgili size önümüzdeki bölüm anlatacaklarım var.
Ama bana Pınar'dan mı, yoksa Duru'dan mı okumak istediğinizi belirtirseniz sevinirim. 🤚🏻Twitter etiketi; #kırkdokuz
Bölüm sahibi; @IrmakGknznKaya
Keyifli okumalar 🌸
〖 •••••••••••••••••• 📸 •••••••••••••••••• 〗Hayatta her şeye verilecek bir cevabım, var. Lakin laf yetiştirmeye benim de gücümün yetemediği bir durum elbette mevcut...
Söylesenize, birini sevmek nedir?
Nasıl seviyoruz? Neden seviyoruz? Dahası sevince ne oluyor? Kalbimiz nasıl bir sistematiğe sahip ki, birinin kapıdan içeri girmesi bile koca bir heyecanı başlatabiliyor?
Nasıl ulu bir kudretle dolu da, bu sevgi denilen his akışı, bir adamı gördükten sonra bambaşka birine dönüştürebildi beni? 'Normal' insani standartlara evrilişimi bile bambaşka diye nitelendirecek kadar üstelik...
Peki sevgisizlik? Avucunun içine, dünyayı sökebilirmişsin gibi koca koca arzular bırakan bu his, yokluğunda neler yaptırırdı? İşte bu sorunun cevabını da, kabus nöbetini benden devralarak sabaha kadar yatakta inleyen adamın dudaklarından öğrendim. Ama bu sefer sökülen dünya değil, bir insanın kalbiydi. Ağzından onlarca defa çıkan 'baba' kelimesinde, benim varlığımla doldurmaya dahi kıyamadığım o kalp paramparça edildi kabuslarla. 'Baba' dedi durmadan. Ama öyle mutlulukla değil, saygıyla değil, sevgiyle hiç değil. Öfkeyle. Saf bir öfkeyle...
Takvim Ağustos ayının ilk sayfasını gösterirken, güneş çoktan tüm sarışınlığıyla aramıza katılmıştı. Bu sabaha, viran bir halde uyanacağımı düşünürken, tüm yükümü kendininkiyle beraber yüklenerek geceye yenilen Ege olmuştu. Şimdi ellerim ise neredeyse iki saattir olduğu gibi yine, yüzü göğsüme yaslı halde huzursuzca uyuyan adamın saçlarında dolanıyordu. Nefes alışı her sıklaştığında bu senkrona ek olarak bir de o yumuşacık saç tellerini öpmeye başlıyordum. Babasının sevmediği o saç telleri hani.
"Ege." diye fısıldadım ve parmak uçlarımı yanağına yerleştirdim. Her ne kadar bütün gün koynumda uyutmak istiyorduysam da karşımda duran saat, onu Erdal amcaya yollama vaktimin gerektiğini söylüyordu.
"Sevgilim." dedim bu kez ve bir de eğilip kapalı duran gözünden öptüm.
"Sana, aylar önce bunu da demiştim." diye mırıldandığında gözleri hâlâ kapalıydı. Ancak hırıltılı sesinden kopan her kelimede dudaklarım iki yana büyüdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
49
General FictionHiçbir adamın zehirli tenine, tutkudan başını döndürecek kadar uzun dokunmamıştım bile... Ama şu an başı dönen bendim. Bir şarkının notalarını kusan parmakları kadınlığımın duvarlarına dokunduğunda, bataklığa dönmüş bahçemde toprağa bir tohum düşmüş...