39• Nokta

2.5K 288 247
                                    


Twitter'da etiket kullananlarla ilgili bir durumu belirtmek istiyorum.
Etiketimiz;
#kırkdokuz
#49 olarak kullandığınızda içerisinde sayı olduğu için hashtag olarak görünmüyor.
Bu nedenle de yazdıklarınızı göremiyorum.

Keyifli okumalar 🌸



〖 •••••••••••••••••• 📸 •••••••••••••••••• 〗

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.



〖 •••••••••••••••••• 📸 •••••••••••••••••• 〗

"O kızın sert bakan gözlerini gördünüz. Kendi başının çaresine bakmış bir kızın gözleri yumuşak olamaz."

Jack London




Göz kapaklarım kepenklerini indirmeden nihayet eve gelmiştim. Fırtına apartmanının fırtına öncesini çağrıştıran ürpertici sessizliğiyle binanın içine girdiğimde, tam da Kale çiftinin kapısının önünden geçerken evin içerisindeki eski tip kurmalı saatin tam üç kez zil sesi yankılandı. Evet, saat tam üç olmuştu. Benim üçüm mü? Sesinin çıkmadığına falan bakmayın, hemen arkamda. Ama fiziken... Ruhen onu, yol üzerinde bir kaldırım kenarına indirmiş olabilirim.

Katımıza geldiğimizde sizi de hayrete düşürecek bir şey oldu. Pakize yoktu. Ne kapımızın önünde, ne de merdiven dairesinde. Ama işte Ege'nin sesi soluğu da yoktu. O yüzden tadını bile çıkaramamıştım. Evimizin kapısını açarken de sessizdi, içeri girdiğimizde de. Hatta yatak odamıza gidip bir pelte gibi yatağa yığılırken dahi çıt çıkarmadı. İçirdiğimiz kahvelerin ardından balları ruhsuz da olsa en azından cin gibi bakıyordu. Benimse onun aksine ayılabilmek için fincan fincan kahveye ihtiyacım vardı. Ama hepsinden de önce üzerindeki kan lekeleriyle kaplı tişörtü paramparça etmeye fazlasıyla muhtaçtım. O kan sanki benim kalbime atılan bir kesikten akmış gibi sızlıyordu içim. Keşke... Keşke elimden gelseydi de, yolu benim adımdan geçen bu lekelere gerçekten engel olabilseydim.

"Hadi gel." dedim, elimi uzatarak. E biraz da bu sessizlikten sıkılmıştım. "Şu kirini bir güzel temizleyelim de sevgilimin yakışıklı yüzüne kavuşayım artık."

"Çok yorgunum, Duru. Şu an sadece uyumak istiyorum."

"Tamam. Sonra ben uyutacağım seni. Ama önce ılık bir duş çok iyi gelecek."

Gözleri yüzümle elim arasında gezinmekle yetindi. Lakin benim bununla yetineceğimi sanıyorsa yanılıyordu. Dizinin üzerinde olan eline yapıştığım gibi koca adamı peşimde banyoya kadar sürükledim. Neyse ki Yiğit gibi iri kıyım değildi de kendimle beraber çekiştirebiliyordum. Ve gerçekten irilik şurda dursun da, ayrı olduğumuz iki günde kendine kıyım kıyım kıymıştı.

Klozetin üzerine oturttuğum gibi uğursuz lekeli tişörtü kafasından sıyırdım ve daha da cılızlaşan bedeni ilk anda beni fazlasıyla sarstı. Ege, yemediği an süzülüp gidenlerdi. Bu, biz kadınların hayalini süslediğinde güzeldi fakat bu lütuf Ege'nin bedenine denk geldiğinde benim de içim eriyordu. Belli ki iki gündür hiçbir şey yememişti. Yüzündeki kuruyan kanları silsek ve yarına kadar, darbeyle oluşan şişlikler geçse demek ki yüzü de bir iskeletten farksız olacaktı. Gözlerim, dışardan rahatlıkla sayılabilecek kıvamdaki kaburgalarında takılı kalırken yine de gülümsedim.

49Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin