You're the feelin' I can't put down.
Steve, kum torbasını tüm gücüyle yumruklarken konuşmaların hepsini tekrar tekrar zihninde duyuyordu.
Kanıtlar getirilmişti. Yazılı, görüntülü bir sürü kanıt...
Hatta Hydra'dan kaçmayı başarmış biriyle daha konuşmuştu. Onu ara sıra burada görüyordu ama selamlaşmaktan başka hiçbir konuşma içine girmemişlerdi. Tabi ki onu tanıyordu. Wanda Maximoff... Hydra, onu ve ikizini ihanet eden korkunç insanlar olarak tanıtmışlardı. Her şey mahfolmasa görev bittiğinde ölmüş olanlardan biri de Wanda olacaktı.
Steve elbette en başta bunları reddetmişti. Pekâlâ onların kanıtları olabilirdi ama Steve'in de anıları vardı sonuçta değil mi?
Tabi daha sonra James'in açıklamasıyla Steve bu düşüncelerinden de sıyrılmıştı.
''Hydra sadece anılarımızı silmekle yetinmiyordu. Sahte anılar da yerleştirebiliyorlardı. Yani anılarına güvenmeni anlayabiliyorum ama onları sana veren Hydra'ydı. Gerçeklik payı yok.''
Steve sert bir yumruk daha geçirdi. Her şey mantıklıydı. Hiçbir açıklık yoktu ve bu onu daha da sinirleniyordu.
Ama içten içe burada kaldığına sevinmişti. Sadece bunu kendine itiraf etmesi biraz zaman alacaktı.
O sırada aklına Peter geldi. Havaya kaldırdığı yumruğunu indirdi ve nefes nefese kafasını kum torbasına yasladı. Tüm bunlar eğer gerçekse -tam olarak kabullenmesi biraz daha sürecekmiş gibi duruyordu. Evden dışarıya adımını atamadığı için bu belki de işleri biraz daha hızlandırıyor olabilirdi- Peter'a ne olacaktı?
O gerçekten Hydra ajanıydı. Steve onun altı yaşından beri Hydra da olduğunu biliyordu. Ailesi de Hydra ajanıydı bu yüzden Peter'ın da öyle olması kaçınılmazdı.
Ama o daha bir çocuktu. Steve bu konu da her zaman rahatsız hissetmişti. Peter'a özel olarak bir sürü taktik öğretirken onun bu yerde olmamasını defalarca düşünmüş ama hiçbir şey yapamamıştı.
Peter ile aralarında her zaman sert bir ilişki olduğunu kabul etmeliydi. Hydra'nın içindeyken ona kibar ve anlayışlı davranmazdı ama yine de elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmış ve diğerlerine göre daha nazik davranmıştı. Bu yüzden Peter'ın, Steve'e karşı sonsuz bir saygısı vardı. Bazen Steve'e hakaret ettiği oluyordu. Bunlar özellikle birlikte yaptıkları antrenmandan sonra oluyordu çünkü Peter yenilmekten nefret ediyordu ve Steve kesinlikle ondan daha iyiydi. Bu Peter'ı her zaman sinirlendiriyordu.
Steve yavaş adımlarla duvara doğru ilerledi ve kendini yere bırakırken nefes alışverişlerinin düzene girmesini bekledi. Şu an onun için tam olarak kesin bir sonuç yoktu. Doğru veya yanlış yoktu. Bu yüzden Peter'ın bulunduğu durumu düşünmek onu korkutuyordu.
Kafasını kaldırdığında kapı pervazına yaslanarak onu izleyen Tony'i görmeyi kesinlikle beklemiyordu. Çabucak ayaklandı. Onunla konuşmamak rahatsız ediciydi ve artık buna son vermesi gerektiğini biliyordu.
Dudaklarını aralamıştı ki Tony onu susturdu. "Hafızanı yerine getirmek için James'e uyguladığımız yöntemi sana da uygulayacağız. Hazır olduğun zaman söylemen yeterli." Steve konuşacaktı ki, Tony,onu yine susturdu. "Ayrıca tam olarak bir yöntem bulamadık bu yüzden hafızan yavaş yavaş geri gelecek. Bir mucize olmasını ve bir anda her şeyi hatırlamayı bekleme."
Tony gitmek için hareketlenmişti ki Steve onu durdurdu. "Hazırım."
Konuşmayı devam ettirmek için bir şeyler daha söylemek istedi ama hiçbir şey yapamadı. Tony bir baş sallamasıyla yanından ayrılırken, Steve onu sadece izlemekle yetinmişti.
Hissettiği şeyleri bastırmak da artık bir usta değildi ve yakın zaman da o da bunun farkına varacaktı.
•••
Kaç gün olmuştu? Peter adımlarını sertçe yere vururken homurdandı. Neden Steve kafeye gelmiyordu?
Aklına not kağıdı gelince adımlarını hızlandırdı. Tabi ya görevini yapıyordur! O yüzden gelmeye gerek duymamıştır diye düşündü.
Eğer bir randevuya gidiyor olmasaydı çoktan saçlarını çekiştirmeye başlardı. O kafaye gelmekte görevlerinden biriydi ve bunu aksatacak kadar sorumsuzdu. Peter bu duruma neden bu kadar sinirlendiğini bilmiyordu.
Sonunda onu gördüğünde adımları yavaşladı. Harley çimlere oturmuş kucağında ki köpeği seviyordu. Peter gülümsemeden edemedi ama gülümsediğinden kendisinin bile haberi yoktu.
Onun yanına ulaştığında "Arkadaşını getireceğini söylememiştin," dedi gülerek. Harley duyduğu sesle birlikte kocaman gülümsedi ve kafasını kaldırdı.
Peter'ı gördüğü an gözleri parlamıştı. "Hoş geldin!" dedi neşeyle. "Şey o az önce yanıma geldi ve ben de sevmeden duramadım." Yüzü endişeli bir haldi. "Rahatsız mı oldun? Korkuyor musun? Aman Tanrım, yoksa alarjin mi var?! Özür dilerim Peter."
Peter onun bu telaşına kahkaha atmamak için zor dururken ayaklanmaya başlamış çocuğu omuzlarından tutarak geri yerine oturttu. "Hayır, hayır. Rahatsız olmadım sakin ol."
Harley sesli bir nefes verirken kafasını eğdi. Peter ise hafifçe öksürerek yüzündeki aptal sırıtışı silmişti. Bazen aşırıya kaçıyordu. Bu doğru değildi.
Harley, dün okuldayken piknik yapmayı teklif etmişti. Peter işi olduğundan dolayı itiraz edecekti ki Harley hemen sorun olmadığını, pikniği akşam yapmak istediğini söylemişti. Peter da kabul etmişti. Ne kadar bu sıralar ona karşı biraz daha kendini geri çekmeye çalışsa da başarılı olamıyordu ve bu onu deli ediyordu. Bu çocuğa nasıl hayır diyemiyordu ki?
Harley köpeğin kafasını bir kez daha okşayıp onu bıraktığında Peter onu izlemekten kendini alıkoyamadı. Peter o an yolda rastladığı hiçbir hayvanı sevmediğini fark etti. Hatta bazıları Peter'ın elindeki yemeğe bakarken bile Peter onları umursamadan yanından geçip gitmişti. Huzursuzca dudağını dişlerinin arasına alıp sıktı.
O sırada Harley sepeti açmış ve içindeki yiyecekleri örtüye yerleştirmeye başlamıştı. Ve böylelikle Peter'ın ilk pikniği de başlamış oldu. İçindeki çocuksu heyecana engel olamadı.
Harley onun bu hâlini fark etmiş olacak ki kıkırdadı. "Bir sorun mu var?"
Peter kafasını ki yana sallarken "Hayır," dedi. Yerinde sakince oturmak yerine devamlı kıpırdanıp duruyordu. "İlk defa pikniğe geliyorum. Galiba bu yüzden biraz tuhaf davranıyorum."Harley kaşlarını çattı. Peter duraksadı. Yanlış bir şey mi söylemişti? Ne yani tüm insanlar pikniğe gitmiş miydi?
"Ailenle de hiç yapmadın mı?"
Peter, boğazının düğümlenmesi yüzünden zar zor yutkunabildi. "Hayır."
Kısaca cevap verdi ve konuyu kestirip attı ama Harley konuyu bu kadar kolay kapatmayacak gibiydi.
"Aranız nasıl peki?"O an Peter, hayatı hakkında -sahte hayatı hakkında- Harley'e hiçbir şey anlatmadığını fark etti. Yüzüne yansıtmamaya çalışarak şaşkınca kafasını kaldırdı. Harley hayatı hakkında önemli bir olayı anlatmasına rağmen günler geçsede Peter'ı sık boğaz etmemiş ve kendi hayatı hakkında bir şeyler anlatmasını istememişti.
Bu yüzden Peter, Harley'in merakına kızamadı. Sadece içten içe kızmaya çalıştı.
"Ben beş yaşındayken ölmüşler. Yani aramız iyise de hatırlamıyorum."
Harley'in yüzü üzüntüyle gevşedi. "Özür dilerim," diye mırıldandı utanç içinde. "Bunu düşünmeliydim. Özür dilerim."
Peter hayran gözlerle Harley'e baktı. Sanki bir amortentia iksiri içmiş ve Harley'e takıntılı olmaya başlamıştı. Yanlıştı çünkü gerçek değildi. Kafasını iki yana salladı. "Senin bir hatan yok Harley."
Harley ürkekçe onun elini hafifçe sıktı ve anında geri çekildi. Peter gülümsemesini saklamak için kafasını eğdi.
Görevinde başarılı olduğunu düşünüyordu.
Kesinlikle yanılıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Silence and Sound
Fanfiction|Marvel au| • • • • "Göreviniz Yenilmezler. Yok edin onları." ... "Kaptan Amerika'nın yetmiş yıl sonra bulunması ve buzdan çıkarıldığında hâlâ yaşıyor olması tüm dünyayı şaşkına çevirdi..." Büyük oyun, bu haberle başladığında Peter intikam ateşiyle...