Ömer
Doruğa attığım yumruk yüzünden elim ağrımıştı. Salladığım elim ile yüzüne bakıyordum. Şaşkındı, neler döndüğünü merak ediyordu belli.
"ne o şaşırmış gibisin"
Doruğa baktığımda bana hala anlamayan bakışlar atıyordu. Ona olan öfkem o kadar çoktu ki yakasına yapışasım vardı. Ama ne olursa olsun yılların verdiği bağ ile kıyamıyordum.
Yine de sinirinin geçmesi için üstüne üstüne yürüyüp omuzlarından bir kaç kez ittirmiştim."ömer ne oluyor oğlum sana"
"sen, sen varya beni bu hayatta herkesten çok tanıyan kişi olmana rağmen en çok sevmediğim şeyi yapanda sensin."
Doruk ağızını açıp konuşacağı sırada ona engel olup ben devam etmişti merhaba. İçimdeki tüm öfkemi kusmak istedim.
"yalan söylerken çok eğlendin mi lan. Bu sazanı da güzel ayakta uyuttum dedin mi haa"
Elimi kısa boyu göstermek istercesine belimin boyunda tutttum.
"daha şu kadarcıktık birbirimize asla yalan söylemeyeceğiz diye söz verdiğimizde. Ama sen ne yaptın bir de değil defalarca yalan söyledin bana"
"ömer ben özür dilerim. Ben istemedim, sadec..."
"ne sadece lan. Ne bahanen var yalanların için. En başından beri biliyorum lan. Her şeyden haberim var. Doğum günümüzde gece döndüğümde seni odana götürüp döneceğim zaman sayıklamanı duydum. Sarhoştur dedim ciddiye almadım. Ama sonra selime olan ters hareketlerin asiye ile olan didişmelerin beni şüphelendirdi."
Doruk kırgın bakışları arasında artık mahçup bir şekilde bakıyordu. Ben ise hala taze olan öfkem ile ona bağırıyordum.
"senin yazlık evde olduğun zaman, asiyenin amcamlara diye çıktığına asla inanmadım ve takip ettim onu. Gördüm oğlum ben sizi."
Doruk başını eğmişti. Dudaklarını ısırıp bana yerin dibine girmek istermişcesine baktı.
"sizi öyle görmekten daha çok ne yıktı biliyor musun. Ertesi sabah sana arabada yaptığım imaaya rağmen anlatmaman. Bekledim lan ben seni. Günlerce bekledim. Anlatır elbette dedim. Sen anlatmadın. Anlatmadıkça üstüne bir de çok güzel yalanlarla beni kandırdın. Harbi diyorum eğlendin mi beni yalanlarınla kandırırken"
Doruk gözünden akan yaşla bana bakıyordu. Sürekli ağızını açıp kapatıyordu. Bir şeyler demek istiyordu ama diyemiyordu.
"lan gelip bana desen ki seviyorum kardeşini, o da beni seviyor rızan var mı diye. Yok mu diyecektim sanki. Senden daha iyisini mi bulacağım ben kardeşimi emanet etmek için haa, cevap ver Doruk"
"ben, ne desen haklısın ama çekindim, seni kaybetmekten korktum"
"böyle yaparak kaybetmedim mi beni"
Doruk kafasını hayır anlamında sallayıp itraz etmeye çalışıyordu.
Onun ağlayan yüzüne dayanamayıp ondan biraz uzaklaşıp saha da ileri geri yürüdüm. Bir iki tur attıktan sonra yine dibine ladar geldim.
"dün akşam, her şeyi bir kenara atıp dedim ki ömer, affet boşver, korkmuş çekinmiş dedim. Ama son kez sormak istedim. Dün gece gözünün içine baka baka sana sordum Doruk. Ama sen beni hayal kırıklığına uğratıp gözüme bakıp tek bir kere bile korkusuz yalanına devam ettin. Lan deseydin gerçekleri allah belamı versin ki affedecektim seni. Hiç olmamış gibi yapacaktım. Neden ya neden. Neden şu kardeşliğimizin içine yalan lanetini soktun ha"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Berceste
Teen FictionBerceste güzel, saf ve güzel olan demekti. Doruk ile olan arkadaşlığımızı da en güzel bu kelime anlatırdı herhalde. Her şey çok güzeldi aramızda olanlar, bağımız. Beraber mutluyduk. Taa ki büyüyene kadar. Büyümek insanı değiştirir der hep annem hakl...