2.7

1.6K 115 174
                                    

Asiye

Uçaktan indiğimizde Doruk adeta naim Süleymanoğlu gibi eğilip yeri öpecekti. Onun bu haline epeyce gülmüştüm.
Sonra hep beraber ayarladığımız otele gittik. Sürmenedeydi bu otel.
Odalarımız kızlar biz üçlü olarak kalacaktık bir odada, Doruk ve Berk bir odada, kadir abim, Ömer ve Oğulcan da bizim gibi üçlü bir odada kalacaklardı.

Odalara yerleştiğimizde hep beraber bizim odada buluştuk.

"evettt geldik Trabzonlara, umarım güzel bir gezi rotası çizmişsindir Asi"

"çizdim tabi ki kızılcık, sen beni ne sandın acaba"

"ahh tabi sen seçmeden önce de bu rotayı çizdin tabi. Çakallıkta mastr yaptın çünkü."

Saçlarımı geriye atarak ona baktım.

"tabi arkadaşım sensin kızıl iblis"

Herkes bu dediklerime gülmüştü. Berk de buna dahildi. Bizim anlaşma şeklimiz böyleydi. O bana alınmazdı.

Doruk birden ayaklanıp ellerinş birbirine vurarak dikkatlerini üzerine çekti.

"o zaman biz Kadir ile gidelim, şu araba işini ayarlayalım. Bulursak büyük bir araba kiralarız. Yoksa da mecbur iki araba olacak."

Kadir abim de ayaklanmıştı, Doruğun yanına gitmişti.

"aynen sizde o zamana kadar hazırlığınızı yapın. Biz arayınca da aşağı inersiniz"

Doruk ve abim çıktıktan yaklaşık 20 dakika sonra gelmişlerdi. Aşağı indiğimizde gördüğüm araba ile daha da keyiflendim. Transporter tarzından bir araba bulmuşlardı bu sayede de hepimiz tek arabada gidebilecektik. Şoför Koltuğunda oturan abim kornaya basıp bizim binmemizi istemişti. Melisa yanında oturan doruğu indirip kendisi binmişti. Doruk onun bu hallerine anlamsız anlamsız baksa da benim koluna girip onu arka koltuğa yanıma oturtmam ile kocaman gülmüştü yine.
Hepimiz yerlerimiz alınca abim 'haydi fıstığım söyle ilk rotamız neresi' demişti.

"ilk olarak kahvaltısı meşur olan bir yere gidiyoruz. Davut dayı'nın yeri olarak biliniyormuş. Çok güzel mıhlaması varmış"

"umarım öyledir asi, yoksa valla sürekli başını yerim"

"aman Berk susta anın tadını çıkar be. Ne çok konuştun"

Aybike benim yerime Berke lafı sokunca ona Öpücük attım. Sonra da konumu açıp abime uzattım. Abim arabayı çalıştırıp sürmeye başlayınca bende başımı sevdiğim adamın omuzuna koyarak yemyeşil olan Karadeniz'i seyre daldım.
Bir kaç saniye sonra başımda hissettiğim ağırlık ile gülümsemem büyüdü. Doruk da benimle beraber dışarıyı izliyordu. Ellerimizi kenetlemeyi ihmal etmemiştik.

"çok güzel değil mi, her yer yemyeşil"

"çok güzeller, ama biraz kıskandım sanki"

Doruğun bu dediklerine kıkırdamıştım. 'ne' diye soru yönelttim ona.

"o kadar güzel bakıyorsun ki, bir tek bana böyle bakmanı isterdim"

Başımı kaldırıp bakışlarımızı birleştirdiğimde ona şaşkınlıkla bakıyordum.

"benim en sevdiğim ve müptelası olduğum ilk yeşil senin gözlerin. Bunlar ve başka yeşiller gözlerinden sonra gelir"

"ıyyyy sen ne zamandır bu kadar vıcık vıcık şeyler söyler oldun asi ya. Ne zaman kaybettik seni"

Berkin sesi ile ona döndüğümde yüzünü buruşturmuş sanki midesi bulanır gibi bakıyordu bize.

"sus lan, seni de göreceğim ben zamanı geldiğinde"

BercesteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin