Asiye
Doruk normal odaya alınalı neredeyse 4 saat olmuştu hala uyanmamıştı.
Başında olan sargı çıkarılmıştı ama hala yara yerinde kocaman bir bant vardı. Bakışlarımı ondan çekip etrafa baktığımda oturduğu koltukta geldiğinden beri ağlayan Nebahat teyzeyi görünce istemsizce benimde gözlerim dolmuştu. İlk geldiğindeki halleri gözümün önüne gelmişti."Asiye, oğlum nerede, durumu nasıl. Ömer o nasıl. Allah aşkına nasıl oldu kaza"
Nebahat hastahaneye geldiği gibi direk Asiyenin kollarına yapışmıştı. Çocuklar arasında en çok Asiyeden güç alırdı. Çünkü onun gözünde en dik başlı ve en olgunları Asiyeydi.
"hala yoğun bakımda Nebahat teyze"
Asiyenin de onun gibi ağladığını gördüğünde dünyası dönmüştü genç kadının. Asiye kolay kolay herkesin yanında ağlamazdı. Kolundan tutup ona destek olmaya çalışan akifin kollarına yığılmıştı Nebahat. Hemen gelen hemşireler onu odaya alıp müdahale etmişlerdi.
Hatice ve veli desen. Onlar da biricik oğullarının odasına varıp onun iyi olduklarını gördüklerinde derin bir nefes almışlardı. Ama kendi oğullarından farksız olan Doruk için o kadar çok üzülüyorlardı ki. Ömer'in iyi olması bile onların huzurla nefes almasına neden olamıyordu.
Annemle babam da aynı şekilde huzursuzlardı. Abim benim gibi yerde oturan melisanın baş ucunda duruyordu.
Nebahat teyzenin yanı başında oşan akif amcaya baktım. Akif amca bu hayatta gördüğüm en hırslı en dik başlı adamdı. Ama konu çocuklar olduğu zaman dünyası duran tüm gücünü kaybeden küçük bir çocuğa dönüşüyordu.Odanın kapısı açıldığında doktorun geldiğini sanıp herkes oraya bakmıştı. Gelen kişi ile başta annem ve babam olmak üzere bende hemen ayağa kalkmıştım.
Ömer kolu sargılı olmasına rağmen içeri yavaş adımlarla girmişti.
"oğlum neden geldin sen"
"aklım ondayken bedenim o odada boşa duruyor"
"ben sizin kardeşliğininiz yerim ulan"
Akif amca her zamanki neşeli haline tekrar bürünmek ister gibi kurduğu cümle ile herkesin yüzünde ufak da olsa tebessüm bırakmıştı.
Bir saat daha hepimiz başında bekledikten sonra bu sefer içeri doktor girmişti. Ve hepimizin bu odada olmasının doğru olmadığını söyeleyip çıkmamızı istemişti. Melisa ve ben yalvarıp kalmak istemiştik. İki kişiye müsaade etmişlerdi. Doktor çıktıktan sonra bir kaç dakikaya Ömer de gizlice girmişti içeri.
Doruğun baş ucuna oturup ellerim ile elini sarıp minik bir öpücük bırakmıştım.
"Doruk, sevdiğim. Ne olursun uyan artık. Yeşillerini özledim. Ben onlardan hiç bu kadar ayrı kalmadım ki"
Ne melisa ne de ömer tek kelime etmiyorlardı. İkiside odadaki ikili koltukta oturuyorlardı. Sessizce.
"hani sen beni ne olursa olsun bırakmazdın. Dünya karşında dursa yine de vazgeçmezdin. Neden açmıyorsun hasret kaldığım gözlerini"
Öyle zormuş ki sevdiğin insanın hareketsiz yatması ve senin çaresizce beklemen.
Başımı tuttuğum elinin üzerine koyup birazcık sakin kalmaya çalışmıştım.
"o kadar çok mu korktun"
Duyduğum ve deli gibi özlediğim o sesi duyduğum da hayal olduğunu sanmıştım ilk başta. Ama kafamı hızla kaldırdığımda bana açmaya çalıştığı gözleri ile bakan Doruğu gördüğümde hızla oturduğum yerden kalkıp ayağa kalkmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Berceste
Teen FictionBerceste güzel, saf ve güzel olan demekti. Doruk ile olan arkadaşlığımızı da en güzel bu kelime anlatırdı herhalde. Her şey çok güzeldi aramızda olanlar, bağımız. Beraber mutluyduk. Taa ki büyüyene kadar. Büyümek insanı değiştirir der hep annem hakl...