"Dilayda Hanım, istediğiniz gibi, yerleştirdim." Kafamı kaldırdım. "Tamam Sevda çıkabilirsin."
"İyi akşamlar efendim."
Sevda, aynı Neriman gibi yaşlarında olan, ondan biraz kilolu, balık etli, nur yüzlü hoş bir kadındı. Kızarık yanakları yüzüne farklı bir hava katardı.
Kapı sesini duyduğumda kapandığını anladım, içim sıkılarak elimdeki tableti sehpanın üzerine koyarak koltuktan kalktım. Kasıklarıma ani sancı girmesiyle inledim. "Ah!" Karnımı tutarak iki büklüm oldum. Ne oluyordu...
İçimi korku kaplarken yavaşça sancı geçti, ama içimdeki korku geçmedi. Ellerimle karnımı okşarken, "Bebeğim... Ne oluyor annecim sana..."
Ara sıra sancı çekmem normal demişti doktor ama düşük olmasından korkuyordum, yine de anormal bir durumda aramamı dile getirmişti. Hemen sehpaya uzandım, telefonu elime aldığımda hızlıca rehbere girip kaydırdım. Neredeydi bu doktorun numarası?
O sırada çalınan kapıyla duraksadım. Gecenin bu saatinde kim olabilirdi? Hem de güvenlik bana haber vermeden?
Gözlerimi kıstım, Baran... Baran olabilir miydi?
Telefonu koltuğa fırlatıp hızla mutfağa girdim, mutfağın perdeleri jaluzidendi ve aralarından ay ışığı sızıyordu. Karanlıkta gezinerek çekmeceyi açtım, uzun ince bıçağı elime aldığımda kapı bir kez daha çalındı.
Antreye girdiğimde kapıya yaklaştım. Göz deliğinden baktığımda sadece karanlık görmemle kaşlarım derine çatıldı. Bu da neydi?
Kesinlikle biri vardı ve amacı her neyse buradaydı. Diğer elim karnıma giderken sımsıkı sardım. "Sana bir şey olmasına asla izin vermeyeceğim." diye fısıldadım. Kapı, üçüncü ve son kez çaldığında kilidi açtım. Kendimi kapı arkasına alırken kapıyı araladım. Bıçak önümde duruyordu. Bir kaç saniye atak gelmesini beklerken gelmedi ve ben hızla bıçağı üzerine saldığımda donakaldım.
Karşımdaki adam, Erzen'di.
Gözleri gözlerimi bulurken aşağı kaydı, elimdeki bıçağa baktı. Bıçağı indirerek yüzüne umursamazca baktım. "Niye geldin? Hem burayı nereden buldun?"
Erzen konuşmadan doğrudan gözlerine bakarken arkasında beliren İlhan'a kaydı gözlerim. "İlhan," dediğinde yeniden Erzen'e döndüm. Gözlerini benden ayırmıyordu. "Sen git."
"Tamam efendim, kapıda bekliyorum." diyerek başını eğdi ve ortadan kayboldu. Erzen bana uzunca baktıktan sonra yanımda geçip girdiğinde dişlerimi sıktım, hırsla kapıyı kapattığımda gürültü evin için yankılandı.
Elleri cebinde evimi incelerken bıçağı masanın üzerine koydum. "Sana içeri gir diyen mi oldu?"
Koltuğa doğru yaklaştı, bana döndü. "Saray gibi evden çık, bu kutu gibi bir evde yaşa." Gozleri kısıldı. "Bu kadar mıydı?"
"Bu kadar mıydı bana olan kırgınlığın, kızgınlığın, öfken, sevgin?"
Sahteden gülümsedim, kollarımı göğsümde bağlayarak konuştum. "İnsan ihanete, aldatılmışlığa uğrayınca böyle oluyor demek ki. Vazgeçiyor her şeyden!"
Sinirle güldü. "Olmayan şeyler yüzünden her şeyinden vazgeçiyor doğru mu anladım?"
"Olmayan evet, seni bana olan sevgin olmayandı." Yüzü ciddileşirken bana bir adım attı. "Sakın..." Tısladım. "Sakın bana yaklaşmaya kalkma!"
"Sen bana o kadar uzaksın ki Dilayda, adım atsam bile yaklaşamıyorum giderek uzaklaşıyorum senden..."
Bakışlarımı kaçırdım. "Çık evimden!"
"Evimden?!" diyerek gözlerini kıstığında ikazlarıma aldırmadan bir adım attı. "Hangi evin? Benim paramla aldığın bu kutu evin mi?"
"Doğru. Senin paran. Ama merak etme, yakında kazanmaya başlayınca öderim sana borcumu!"
"Dilayda-"
"İsmimi söyleyip durma. Ve çık git evden!" Ona bakmadan kapıyı işaret ettiğimde elimden tuttu, hızla elimi ondan kurtarak ona tokat attım. Yüzü sağa düşerken kasıldığını, gerildiğini hissediyordum.
Gözlerim doldu, kaşlarımı çattım. "Bana dokunma! Tutma da elimden! Bunun nesinden anlamıyorsun?!"
Yüzünü çevirdi. Gözlerime baktı. "Ne bakıyorsun yüzüme?! Kör müsün, sağır mısın? Görmüyor musun? Git diyorum gitmiyorsun, duymuyor musun?!"
"Ne görüyorum, ne duyuyorum... Sen gidince dünyam renksizleşti."
"Dünyan?!" Alayla yüzünü inceledim. "Hangi dünyan Erzen? Çünkü ben senin gözlerine bakınca içinde ben olan bir dünya görmüyorum?!"
"Çünkü yanlış yere bakıyorsun. Gözlerime değil kalbime bakacaksın."
Dudaklarımı alayla gerdim ama biliyordum ki acı çekiyordum, acımın yansımasıydı bu. "İçinde kardeşimin olduğu kalbine değil mi?"
Durdu. Gözlerime bakıyordu ama bir şeyleri inandırmak için değil inanmak için bakıyordu.
"Dilayda... Hiç bir şey sandığın gibi degil." Arkamı dondüm. Kapıya yaklaştım. Kolu tuttum. "Konuşmak istemiyorum Erzen, lütfen gider misin?" diyerek ona kapıyı işaret ettiğinde yerinden kımıldamadı, aksine koltuklara yönelip üçlü koltuğa bacak üstüne bacak atarak oturdu. "Gitmiyorum."
Bıkkınlıkla iç çektim.
"Ve konuşana kadar da gitmeyecegim."
"Tamam konuş o zaman!" Ona döndüm, yaklaştım. Bir süre gözlerimin içine baktı. "Konuşsana!"
"Bana ne zaman söyleyecektin?.." Durdum, yutkunarak içimde birike korkuya engel olamazken ellerim istemsizce karnıma gitti. Bakışları karnıma kaydı, anlık gülümser gibi oldu sonra yeniden gözlerime çevirdi.
Hazır mısınız?
Tarihi açıklıyorum...
28 Ağustos, 21.00'de geliyoruz!
Ve bir alıntı daha gelecek aşklarım... ❤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doksan Dokuz Gece
Fiksi Umum📍 Hikayede sıkça yetişkin içerik bulunmaktadır. Rahatsız olacaklarının okumamasını tavsiye ederim. ✔ TAMAMLANDI. "Erzen, ben hiç inanmadım zaten, beni kim sevdi ki sen sevecektin..."