Sadece tek bir ses duyuyordum. Bir adamın sesiydi bu. Ölüm soğukluğunda ve boğuktu. Her kelimesi kalbime batan ve acıtan bir sesti. Sadece bir ses. Ama bu ses özeldi. Etrafımda değil, kafamın içindeydi. En derinlerden geliyordu. Kilidi kırılmış bir kapının ardındaydı. Sadece ses vardı. Kayıp anılarımın aralanmış kapısından sızan ışıkla beraber gelen ses, umduğumun aksine yalnızdı. Görüntü yoktu. Sadece sesti ve karışıktı. Bunlar anılarıma ait seslerdi. Bu Zayn'di. Onun sesiydi. Tek fark; bu unuttuğum Zayn'di.
"Sevgilinin gözünün önünde başkasıyla flörtleşmesi gururuna hiç mi dokunmuyor?"
"Tabii, bu benim işim değil. Ama cidden merak ediyorum. Böyle bir aptalda ne buluyorsun? Popülarite mi bütün dert? Yoksa sen şu acınası âşıklardan biri misin? 'Benimle olsun, diğer kızlara baksa da önemli değil. Bu mu zihniyetin?"
Bu nereye aitti, hangi zamanın anısıydı, bilmiyordum ama farklıydı. Çok fazla soğuktu. Aşina olduğum tınılardan çok uzaktı. Gözlerimi beynimin uyuşukluğundan dolayı açamazken yeniden sesi yankılandı. Ne dediği pek seçilmiyordu ama şu an kıpırdayamazken bile, dinlemekten başka çarem yoktu. Bu sefer ben bağırıyordum.
"Ne istiyorsun benden?"
"Ceketimi, seninle bardayken sana ceketimi vermiştim. Geri getirmedin."
"Tamam, ceketini yarın sana getiririm."
"Benden kaçıyorsun."
"Bu kaçmak değil, bu umurumda değilsin demek. Sana benden uzak dur dedim!"
Neden böyle bir konuşma yapmıştık bilmiyordum. Ama anılarımdaki Zayn o kadar farklıydı ki. Beni asıl şok eden nokta Zayn değildi, geçmişteki bendi. Son duyduğum seslerde, sesim o kadar nefret dolu geliyordu ki kendi sesimden korkmuştum. Zayn'inki ise daha çok alay doluydu.
"Elizabeth!" Bu ses anılarımdan mı yoksa gerçeklikten mi geliyordu onu da anlayamamıştım. Hareket etmeye çalıştım. Anında bileklerime yoğun bir acı saplandı.
"Elizabeth! Uyanmalısın!" Acıyla yüzümü buruşturdum. Önüme düşmüş başımı kaldırmaya çalıştım. Gözlerim açılmıyorken sesi yeniden duydum. Boynumda, başımda, sırtımda, bedenimdeki her noktada feci bir ağrı vardı.
"Ah, lanet olsun. Ell!" Kaşlarımı çattım. Logan. Siktir!
"L-logan." Sesim bana çok uzaktan gelmişti.
"Evet, bebeğim. Ayılmaya çalış." Gözlerimi hafifçe açtım ve etrafıma baktım. Karanlık yavaşça seçilmeye başlamıştı. Yaklaşık bir metre kadar ilerimde sandalyeye bağlı Logan'ı fark ettiğimde tamamen önümü görür olmuştum. Gözlerim irileşmişti.
"Logan! Ah, Tanrım!" Elleri ve ayakları üzerinde oturduğu sandalyeye bağlıydı. Ensesinden boynuna doğru bir miktar kan sızıyordu. Ayaklanıp yanına gitmek istedim ma aynı onun gibi benim de sandalyeye bağlı olduğumu tam o anda fark etmiştim. Acıyla inledim. Bileklerimdeki ipler çok sıkıydı.
"Neler oluyor?" Sesim hafifçe titredikten sonra gözlerime dolan yaşlar yanaklarımdan süzüldü.
"Bilmiyorum. Birkaç şerefsiz bizi kaçırdı." Gözlerimi sıkıca kapattım ve ellerimi oynattım. O sırada Logan devam etti.
"Yemin ederim, orada seni tuttuklarında seni kurtarmaya çalıştım. Ama üzerimde o kadar çok adam vardı ki. Ben karşı koyarken başıma vurdular. Ben de senden birkaç dakika önce uyandım." Deponun kapısı büyük bir gürültüyle açıldığında tüm dikkatimiz oraya yönelmişti. Birkaç adam seri hareketlerle içeri doluşurken başımı çevirmeye çalıştım. Ne kadar süredir baygındım bilmiyordum ama boynum tutulmuştu. Bedenimdeki aynı anda o kadar çok acı vardı ki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SPACE / z.m
FanfictionKimseyi tanımadığın bir boşlukta kime güvenebilirsin? #1. Kitap