4

4K 171 7
                                    


   Gözüme çarpan güneş ışığıyla yattığım yerde irkildim ve başımı yorganın içine gömdüm. Tanıdık bir kıkırdama duyunca elimde olmadan ben de gülümsedim. Melissa her gün üşenmeden beni uyandırıyor ve gece uyuyana kadar da benimle ilgileniyordu. Düşünmeden edemiyordum. Diana mı, yoksa Melissa mı bana daha çok annelik yapıyordu? Tartışılmaya değer bir konuydu.

   Yorganın yavaşça vücudumdan kaydığını hissettiğim sırada homurdandım.

"Daha çok erken!" Mell -şimdiden ismini kısaltacak kadar yakın olmuştuk- bana aldırmadan tatlı tatlı gülümsemeye devam etti.

"Uyanma vakti küçük hanım. Önce kahvaltı yapılacak, sonra ilaçlar içilecek." Tuhaf aksanıyla öyle bir konuşuyordu ki, her seferinde gülmemek için ekstra çaba sarf etmem gerekiyordu.

   Olayın üzerinden tam üç hafta geçmişti ve hâlâ bende hatırlamaya dair bir gram bile ilerleme yoktu. Bu canımı sıkmıyor değildi ama işin eğlenceli bir tarafı da vardı. Hiçbir şey bilmediğimden, yeni şeyler keşfetmek en büyük eğlencem haline gelmişti. Sürekli bir araştırma işindeydim. Bu başlarda beni yorsa da şimdilerde kendimi saçma bir şekilde dedektif gibi hissetmeye başlamıştım. Bu biraz samanlıkta iğne aramaya benziyordu ama kendimi oyalayabileceğim bir şeyler vardı en azından.

"Yarın okula devam edecekmişsin. Annen öyle dedi." Bakışlarım onunkileri bulduğunda hangi günde olduğumu düşünmeye çalıştım. Sanki zaman kavramım yok olmuş gibiydi. Kendimi, kendimi araştırmaya verdiğimden, günler gözümdeki önemini yitirmişti ama Mell normalden fazla konuşkan bir kişiliğe sahip olduğu için, fazla düşünmeme gerek kalmadan beni içine düştüğüm bu ufak bilinmezlikten kurtarmıştı.

"Yarın pazartesi, hayatım. Bugün ara tatilin son günü." O kıyafetlerimle ilgilenirken dalgın bir şekilde banyoya ilerledim. Okula gitmem demek, üzerine perde çekilmiş eski hayatıma dair bir adım demekti. Ve nedense içimden bir ses oraya girmek istemediğimi söylüyordu. Ama anlaşılan o ki içgüdülerimin pekte bir önemi yoktu ve ben o okula gitmek zorundaydım.

   Soğuk suyun yüzüme çarpmasıyla dalgınlıktan sıyrıldım. Havluyla yüzümü kuruladıktan sonra banyodan çıkıp geri odama döndüm.

"Bugün seni ziyaret etmeye Logan gelecek. Daha fazla erteleyemezsin onu. Annen sinirlenmeye başladı. Üstüne gelmemesi için sürekli bahaneler buldum ama artık bende de yollar tükendi." Müstakbel sevgilim, Logan. Sürekli ertelediğim Logan. Eğer bu bir oyunsa, tek yapamam gereken bu oyunu bitirmek olacaktı. Zaten kayıp olan geçmişimde bir de ona kafa yorarak daha fazla kaybolamazdım.

   Seri hareketlerle mutfakta kahvaltımı yapıp Logan'ı beklemek için bahçeye geçtiğim sırada evin sessizliği dikkatimi çekmişti. Babam zaten bizimle yaşamıyordu, annem ise büyük ihtimalle dergideydi. Bahçedeki koltuklardan birine oturduğumda duyduğum öksürük sesi ile kimsenin görünmediği ortalığa seslendim.

"Galiba annem evde yok. Gelebilirsin." Beni eve getiren koruma, yani Tyler hızlı adımlarla yanıma geldi ve karşımdaki koltuğa temkinli bir şekilde oturdu.

"Bugün nasılsın, prenses?" Ona gülümsedim. 

   Tyler bu iki hafta boyunca bana yakın davranmış, gerçek bir abi şefkati göstermişti. Onu sevmiştim. Melissa'nın anlattığı kabataslak beni, bir de ondan dinlemiştim. Ve şaşırdığım asıl nokta onun da Mell gibi Zayn'i seviyor olmasıydı. O beni bu kadar korkutmuşken, nasıl oluyor da çevremde kendimi yakın gördüğüm insanlar ondan hoşlanabiliyordu, işte bunu bir türlü aklım almamıştı. Belki de Zayn'den hoşlandıkları için onlara yakın olmayı seçmiştim. Geçmişimi kurcalamak, her zaman olduğu gibi yeniden bir baş ağrısının meydana çıkması demekti ve bunu bildiğim için şimdilik düşünmemeyi seçtim.

SPACE / z.mHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin