Zayn bana ufak bir öpücük daha bırakıp kollarını etrafımdan çözdü ve beni suyun altında yalnız bıraktı. O da yanlış giden bir şeylerin olduğunun farkındaydı. Aslında bunlara yanlış giden demek doğru olmazdı, bunlar farkına varamadığım şeylerdi ve artık acıtsa da gerçekleri görebilecek kadar gözlerim açılmıştı.
Sırtımı soğuk fayanslara yasladım ve kayarak yere oturdum. Sessiz gözyaşlarım çığlıklara dönerken ellerimi sertçe yüzüme bastırdım. Bu kadar aptal olabildiğime inanamıyordum. Ellerimi yüzümden çektim, başımı kendime çektiğim bacaklarıma yasladım ve nefeslerimi düzenlemeye çalıştım. Hıçkırıklarımı bastırmazken, titremeye başlayan bedenimi zapt etmek çok zordu.
Kendimle büyük bir iç savaş verirken, suyun birden soğumasıyla refleks olarak başımı kaldırdım. Başımı kaldırmamla sertçe duvara vurmam bir oldu. Dudaklarımdan acıyla beraber bir inleme kaçmıştı ve tam o sırada gözlerimin önünde kocaman bir şimşek çaktı. Ardından daha ben ne olduğunu anlamadan, unuttuğum anılarımdan birinin içine daldım.
Kapı açıldığında soğuktan titreyen ve acı içinde yüzen bedenime rağmen karşımdaki siluete gülümsemeye çalıştım. Şaşkın gözler ufak bir gülümsemeyle kapıyı sonuna kadar açtı. Titreyerek içeriye doğru adım attığımda, gizleyemediği merakla sormuştu.
"Hey? Bir şey mi oldu? Saat çok geç oldu ve pek iyi görünmüyorsun." Omuz silktim ve ellerimi ceplerime koyarak titremelerini gizlemeye çalıştım. Aynı zamanda kafenin kapısını geri kapatıp kilitlemesini bekliyordum.
"Rahatsız etmiyorum, değil mi?" Nathan gözlerini devirdi.
"Tabii ki de hayır. Biz de yukarıda Lena ile film izliyorduk. Gel, seni onunla tanıştırayım." Kafenin merdivenlerini çıktık ve sıcak bir yuva gibi görünen stüdyo dairenin içine girdik.
Boğazımdaki yumru giderek büyürken, onu yok edebilmek adına yutkunmaya çalıştım.
Odanın ortasındaki koltukta oturmuş merakla bize bakan bir kadın vardı. Bu Lena'ydı. Kız fazlasıyla güzeldi ve Nathan'la aynı yaşta gibi görünüyordu. Lena koltuktan kalkıp yüzüne muhteşem bir gülümseme yerleştirerek yanımıza doğru yürüdü. O sırada Nathan elini nazikçe sırtıma koymuştu. Fakat halihazırda vücudumun her noktası dökülecekmiş gibi hissetmeme karşın, bu dokunuş acılarımı daha da tetiklemekten başka bir işe yaramadı. Sızlanamadım. Sesimi bile çıkaramadım.
"Bebeğim, bu tatlı kız Elizabeth. Sana bahsetmiştim. Elizabeth, bu güzeller güzeli bayan ise benim Lena'm." Lena gülümseyerek Nathan'a gözlerini devirdi ve bana yaklaşarak sıkıca sarıldı. Bu kadar mutlu oluşları beni daha da yasa boğarken titrek bir nefes aldım. Kahrolası bedenimse hâlâ titremeye devam ediyordu.
Lena titremelerimi fark etmiş olmalıydı ki, benden hızla ayrıldı ve dikkatle gözlerime baktı.
"Tanıştığıma memnun oldum, Elizabeth. Ama sen titriyorsun..." Ellerimi ondan çözüp yeniden ceplerime koyarken omuz silktim. Kasıklarımdaki ağrı ayakta duramayacağım bir raddeye gelmişti ve ayakta daha fazla durmak her an bayılacakmış gibi hissetmeme neden oluyordu.
Lena bana yardım edebilir miydi? Yutkundum ve yardım dilenen bakışlarla Lena'ya baktım. Sanki yardım çağrımı almış gibi birden Nathan'a döndü.
"Sen filme devam et, ben de Elizabeth ile ilgileneyim hayatım. Onu daha yakından tanımak istiyorum." Nathan bize göz kırptı ve koltuğa doğru yürüyerek görüş açımdan uzaklaştı. Lena beni içerideki odalardan birine yönlendirirken Nathan arkamızdan seslendi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SPACE / z.m
FanfictionKimseyi tanımadığın bir boşlukta kime güvenebilirsin? #1. Kitap