Beynim bomboştu. İlk defa, hafızamı kaybettiğimden bu yana ilk defa kendimi bu kadar boş hissediyordum. İçinde aylar önce düştüğüm bu karanlık boşluk daha da büyümüş, beni içine çekebilmek için üzerime daha çok baskı uygulamaya başlamıştı.
Hafıza kaybını yaşadığım gün yüzüne çıkmış olan iç yüzüm kendini tamamen belli eder olmuştu. Boğazımdaki düğüm, kalbimdeki acı, başımdaki ağrı geçmez olmuştu. Her an bayılacak gibi hissediyordum ve şu ana bile zor gelebilmişken, şimdi öğrendiklerim, en azından doğruluğu çok yüksek olan tahminlerim beni zorluyordu. Eğer tahminlerim doğru çıkarsa ne yapardım bilemiyordum.
Bütün gece boyunca durmaksızın ağlamıştım. Annemden ilk defa gördüğüm anne şefkati bile mutsuzluğumu giderememişti, zaten annem de kısa bir süre sonra pes ederek üzgün bakışlar eşliğinde odadan çıkmıştı. Sabah olduğunda kızarmış gözlerime ve ağrıyan başıma aldırmadan çok erken saatlerde akademiye gidip, dansla kafamı dağıtmaya çalışmıştım. Ama bunun pek yardımı olduğunu söyleyemezdim.
"Elizabeth, yanlış adım attın. Hey, sana diyorum?" Adımı duyunca düşüncelerimden sıyrıldım. Müziğin durmasıyla bana dönen gözlere baktım. Sonunda Sam bana doğru bir adım attı ve kollarını göğsünde birleştirdi.
"İyi olduğuna emin misin?" Başımı salladım.
"Evet." Gözlerini kıstı ve üzerime doğru eğildi.
"Gözlerin kıpkırmızı ve buraya geldiğimizde saatlerce buradaymışsın gibi bir halin vardı. Gerçekten, iyi misin? Provaları yetiştirmemiz gerek, duraksayamayız." Haklıydı. Onları yavaşlatmaktan başka yaptığım bir şey yoktu. Ellerimi sıkıntıyla saçlarımın arasından geçirdim.
Dikkatle beni izleyen Marvin'e döndüm ve omuzlarımı düşürdüm.
"Siz devam edin. Ben sizi yakalarım." Kaşlarını çattı. Terlediğimi hissediyordum. Birden sırtımdan soğuk terler akmaya başlamıştı sanki. Umursamadım ve arkamı dönerek kapıya yöneldim. Ama umursanılmayacak gibi değildi. Birden vücudum soğudu ve gözümün önünü göremez oldum. Tek duyduğum şey birinin adımı seslendiğiydi. Zaten sonrası, sonsuz karanlıktı.
***
Ayağımla yerde ritim tutmuşken sinirle nefesimi verdim. Bu kız ne halt ettiğini sanıyordu? Telefonumu aldım ve numarayı bir kez daha aradım. Telefonu hâlâ kapalıydı. Bıkkınlıkla gözlerimi kapadım ve geri açtığımda bakışları üzerimde olan Luke'a döndüm.
"Evde olmadığından emin misin?" Luke sabırla gözlerini yumdu.
"Bunu sana on defa anlattım. Eve girdim. Kimse yoktu." Oturduğum yerden kalktım ve sinirle odada dolanmaya başladım.
"Sikeyim! Nerede bu kız? Dan'in parmağı olabilir mi?" Böyle bir ihtimal söz konusu bile olmazdı, çünkü Dan'in attığı adımı biliyordum. Ya da bildiğimi sanıyordum. Luke yüzünü buruşturdu.
"Sanmıyorum. Sabah NY'a gitti. Geç gelir. Birkaç paket işi var." Gözlerim irileşirken bağırdım.
"O piç sabahtan beri yok ve sen bunu bana yeni mi söylüyorsun göt herif!" Luke yutkundu ve bir şey demek için dudaklarını araladığında onu susturdum.
"Sen bizim tarafımızda olmayan adamları burada tut. Ben onu arayacağım." Hızlı adımlarla odadan çıktım. Deponun dış kapısından çıktığımda tek başına duvara yaslanmış sigara içen Calum'a döndüm.
"Adamları burada tutun. Ell'e bakacağım." Ben ilerlemeye devam ederken arkamdan seslendi.
"Çoğu adam dışarıda!" Arabaya binmeden önce omuz silktim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SPACE / z.m
FanfictionKimseyi tanımadığın bir boşlukta kime güvenebilirsin? #1. Kitap