9

2.7K 163 4
                                    

   Bileklerimi sıkarken, ellerimin uyuştuğunu hissedebiliyordum. O kadar çok sıkıyordu ki ellerim bembeyaz olmuştu. Sırtım sertçe duvara çarptığında acıyla inledim. Ellerimi ondan kurtarmaya çalışırken, sesi bir kükreme gibi çıkmıştı.

"Neden bahsediyorsun sen?" Gözlerimi kıstım ve ona baktım.

"Değil mi? Yalan, değil mi? Seninle birlikte olduğumu söyledin ama mesajda beni bekleyeceğini yazmışsın! O mesaj annemle babam ayrıldıktan sonra atılmış!" Gözleri boş bakışlarla bakmaya başlayınca haklı olduğumu anladım ve ellerimi ondan kurtararak, onu göğsünden ittim.

"Yalancı!" Gözlerindeki boşluk sinirle dolarken kolumu kavradı ve beni sokağın içine doğru sürüklemeye başladı. Ona karsı çıkmaya çalıştıkça kolumu daha çok sıkıyordu.

"Bırak beni adi piç! " Bir an döndü ve sinirle bana baktı.

"Bu laflarının hepsini sana yedireceğim." Bir dönemeçten döndü. Şimdi girdiğimiz sokak daha karanlıktı.

"Bırak beni!" Beni öne doğru savurmasıyla sırtım bir kapıya çarptı ve sertçe yere düştüm. Cebinden çıkardığı anahtarı kapıya soktu ve kapıyı açtı. Yeniden kolumu kavradı ve beni bu seferde içeriye savurdu.

   İçeriden gelen mobilya kokusunun, içimdeki boşluğu doldurduğunu hissettim. Şaşkınlıkla ilk defa gördüğüm bu evin tanıdık varlığıyla etrafa bakındım. Sanki hayatımda bir eksiklik vardır ve bu eve adım atmamla birlikte o eksiklik kaybolmuş, yerini dopdolu bir huzur duygusuna bırakmıştı.

   Zayn başımın üstünden bana bakarken sertçe beni ayağa kaldırıp odalardan birine götürerek beni geniş bir koltuğa fırlattı. Üzerime doğru gelsiği sırada sinirden gözleri kızarmıştı.

"Eğer bana bir daha tokat atmaya kalkışırsan..." Sinirle ayağa kalktım. Kızgınlığım sadece ona değildi. Ona kızgındım, çünkü bana yalan söylemişti. Kendime kızgındım, çünkü onu güvenmiştim. Bana güven vermişti ve ben de ona inanmıştım. Nasıl inanmazdım ki?

"Ne yaparsın? Yine beni oradan oraya fırlatır ve yeni yalanlarını mı sıralarsın? Merak etme bu saatten sonra sana asla güvenmem. Çık hayatımdan artık! Seni sevmiyorum! Senden nefret ediyorum!" Gözleri bana delici bakışlarla bakarken eli sertçe belime gitti ve beni kendine yapıştırdı.

"Benden nefret etmiyorsun." Gözlerine göre oldukça sakin çıkan sesi beni şaşırtmıştı. Kendimi ondan uzaklaştırmaya çalıştım.

"Senden nefret ediyorum. Bırak beni!" Gözlerime baktı ve başını iki yana salladı.

"Hadi çek kendini. Uzaklaş benden." Oyun oynuyordu. Benimle oyun oynuyordu. Eğer o oyun oynarsa bende oynardım.

   Kendimi ondan ayırmak için başta biraz çırpındım ama işe yaramayınca durdum ve ela gözlerinin içine baktım. O da ifadesizce bana bakıyordu. Yavaşça parmaklarımın üzerinde yükseldim ve dudaklarımı onunkilere değdirdim. Başta bana tepki vermese de sonradan gözlerini kapattı ve yavaş hareketlerle bana uyum sağladı. Ellerimle yüzünü kavradım ve kendimi ona bastırdım. Tanrım! Bu yaptıklarım yüzünden kendimden nefret ediyordum.

   Belimdeki ellerinden biri yanağıma, diğeri de kalçama doğru yöneldiğinde sertçe onu ittim ve gözlerinin içine bakarak elimin tersiyle dudaklarımı sildim.

   Bana bakarak yarım ağız gülümsedi ve ellerini saçlarından geçirdi.

"Vay canına." Ondan bir iki adım daha uzaklaştım.

"Bunu yaptın ha?" Anlamayarak ona baktım. Yanıma geldi ve bana doğru elini uzattı.

"Sana bir şey göstermeme izin ver." Kaşlarımı çattım ve bakışlarımı eliyle yüzü arasında gezdirdim.

"Sana güvenmiyorum." Tam arkamı dönmüş gidiyorken ellerinden biri karnıma kaydı ve sırtımı göğsüne yasladı.

"Lütfen..." Dudakları boynuma değdi ve oraya sıcak bir öpücük bıraktı. Boynumu ondan uzaklaştırmaya çalıştım.

"Sen bir yalancısın." Başını salladı ve dudakları yanağıma kaydı.

"Senin içindi, güzelim. Gel benimle." Gözlerimi kapattım ve sesinin albenili tonuna karşı çıkmaya çalıştım ama kabullenmem gerekti ki, etkilenmiştim.

   Elleri hâlâ bana sarılıyken beni odalardan birine yönlendirdi ve kapıyı açtı. Onun yatak odasıydı. Perdeleri kapalıydı. Yatağında siyah nevresimler oldukça dikkat çekiciydi ama benim asıl dikkatimi çeken başka bir şeydi. Yatağın karşısındaki duvarda boydan boya bir perde vardı. Beni perdeli duvara yönlendirdi ve önünde durdu. Yavaşça dudaklarını yanağıma sürterken perdeye uzandı.

"Hastaneden çıkmanın şerefine sana bir sürpriz hazırlamıştım ama hafızanı kaybedeceğin hesapta yoktu." Nefesimi tutmuş onu bekliyordum. Seri hareketlerle perdeyi tuttu ve çekerek perdenin yere düşüşünü izledi.

   Gözlerim duvardaki resimde sabitti. Kalbim atmıyordu. Nefes alamıyordum. Beynim düşünmeyi, kulaklarım uğuldamayı kesmişti. Bacaklarım beni zorla taşıyordu. Ve en önemlisiyse ne hissedeceğimi bilemiyordum.

   Duvarda boydan boya Zayn ile benim resmimiz vardı. Bizim şimdiki pozisyonumuz gibi, Zayn bana arkadan sarılmış ve aydınlık gülümsemesini yüzüne yerleştirmişti. Gözlerim mutluluktan parlıyorken benim yüzümde geniş gülümseme vardı. Elimdeki dondurma dolu bardakla objektife bakıyordum. Zayn'in kollarının sıkılığı resimde belli oluyordu ve beni en etkileyen nokta, ikimizin gözlerinde de saf aşk ve mutluluk olmuştu.

   Kesik nefes alışlarım düzene girerken ondan destek almak için sırtımı iyice göğsüne yasladım. Hafifçe gülümsedi ve seri hareketlerle beni kucağına alarak yatağa bıraktı. Kendisi de yanım uzandığı sırada gözlerinin içine baktım.

"Sana isteyerek yalan söylemedim. Güçsüzsün. Güçlenmen için seni üzmem gerek. Buna mecburdum." Başımı iki yana salladım ve ben de ona döndüm.

"Bana yalan söyleme. Lütfen, bunu yapma. Sen de beni üzme. En azından birine güvenmek istiyorum." Gözleri irileşti ve eli koluma kaydı.

"Kim üzdü seni? " Gözlerimi devirmeden edemedim.

"Annem. Çok üstüme geliyor. Birkaç kere kavga ettik." Gözleri normal haline döndü ve uzanarak alnımı öptü.

   Ona karşı gelmedim. O bana daha da yaklaşırken mırıldandım.

"Babamın yanına taşınmayı düşünüyorum." Hafifçe gülümsedi.

"Eğer oraya taşınırsan, bizim için her şey daha kolay olur." Başımı ondan uzaklaştırıp kaşlarımı çatarak ona baktım.

"Ne demek istiyorsun?" Sinsice gülümsedi ve bakışları dudaklarıma kaydı.

"Bilirsin, konuşmam için bazı şeyler yapman gerekiyor." Ben de bakışlarımı ona çevirdim.

   Bana yalan söylemişti. Beni üzmüştü. Ama yine de içimde ona güvenmek isteyen bir yan vardı. Beni sevdiğine inanıyordum. Bana iyi hissettirmek istiyordu. Eğer kendimi ona bırakırsam, belki yeniden iyi olabilirdim.

   Ondan etkileniyordum. Kalbimin ritmini değiştiriyordu. Sadece belirsiz bir tek konu vardı.

"Yalan yok." Gülümsedi ve bana sokulurken dudaklarımın üzerine fısıldadı.

"Yalan yok. Söz veriyorum." Dudakları benimkilerin üzerine kapanırken ellerimi boynuna doladım ve bedenlerimizi birleştirmesine izin verdim. Hep var olan boşluğu artık hissedemez olmuştum.

   Kollarını iki yanıma yerleştirdi ve hafifçe üstüme tırmandı. Bir an dudaklarını hissedemeyince gözlerimi açtım ve çekingen bir tavırla ona baktım. Yüzüne güzel bir gülümseme yerleştirdi.

"Uzun zamandan sonra, ilk defa seninle eskisi gibi hissediyorum." Gülümsemeye çalıştım ve beni göğsüne çekmesine izin verdim.

"Benden uzaklaşmaya çalışma Elizabeth. Sana ihtiyacım var." Başımı salladım ve kollarımı ona sıkıca sardım. Ona güvenmek istiyordum. Tutunacak bir dal arıyordum. Az önce korkunç yanını görmüş olsam da onu hayatımda istiyordum.

SPACE / z.mHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin