3

4.2K 199 12
                                    

   Evin kapısına ulaşmaya çalışırken dört bir yanım acıyla doluydu. Göğsümdeki yara sanki yeni oluşmuş gibi yanmaya başlamışken, içine düştüğüm bu acı adımlarımın aksamasın sebep oluyordu. Görüşüm dalgalandığı sırada, kapının önünde duran iki korumadan birinin beni fark etmesiyle rahat bir nefes alabildiğimi hissetmiştim. Beni gören adam hızla diğerine bir şeyler söyledi ve bana doğru atıldı. Aramızdaki mesafe çok olmadığından hemen yanıma ulaşmıştı.

"Elizabeth, iyi misin?" Yorgundum. Daha fazla yürümek istemiyordum. Eğer biraz daha ayakta durursam düşebilirdim. Bu yüzden yavaşça adama uzanmaya çalıştım. Ben onu tutamadan o beni kavramış, hızlıca kucağına alıvermişti. Bir korumaya göre, aramızda olması gereken mesafe yokmuş gibi hissediyordum. Unuttuğum hayatımda, ona yakın mıydım? Belki arkadaş bile olabilirdik.

   Bedenimin ani hareketiyle, dikişlerimde var olan acı çoğalmış, nefesimi kesmişti. Gözlerimi yumdum ve acının geçmesini bekledim ama geçmedi. Acıyla inleyerek beni taşıyan korumanın omzuna tutundum. Sesim ağlamaklı çıkmıştı

"Dikişlerim var."

   Adamın gözleri benimkileri bulurken irice açıldıklarını gördüm. Aceleyle başını salladı ve beni sarsmamaya çalışarak adımlarını hızlandırdı. Şu an isteyeceğim son şey bayılmaktı. Evime gidiyordum. Aileme gidiyordum. Zayn oradan çıkmak için çok uğraştığımı söylemişti ama ona güvenemiyordum. Beni yanında tutmak için yalan söylemiş olma ihtimali yüksekti. 

   Takıntılı. Geçmişimi hatırlayamadığım için onu bir kalıba koymak o kadar zordu ki.

   Kısa bir süre sonra evin kapısından içeri girebildiğimizde, içeride birçok insanın meraklı gözlerle bize baktığını fark ettim. Bir an için utandığımı hissettim. Başımı, kucağında olduğum adamın omzuna gömdüm ve bir an önce beni bir yere yatırmasını diledim.

   Sırtım koltukla buluştuğunda sonunda çevreye bakınmak aklıma gelebilmişti. Meraklı gözlerin sahipleri yavaşça odadan çıktığında içeride sadece bir kadın ve bir adam kalmıştı. Onların yanı sıra beni içeri taşıyan koruma kapının kenarında duruyordu.

   Kadın bana doğru bir adım attığında bakışlarım onunkilerle sabitlendi. Yaşlı görünmüyordu, belki 40'larındaydı ve dikkat çekici bir güzelliği olduğunu söyleyebilirdim. Biçimli vücudu üzerine yapışan mürdüm takım elbisesiyle daha kıvrımlı görünüyordu. Boyalı sarı saçları ve bakımlı yüzü uyum içindeydi. Yüzüne aynı zamanda endişe hakimdi ama bir o kadar da gergindi.

"Bizi ne kadar endişelendirdiğinin farkında mısın, Elizabeth? Öyle kafan estiği gibi ortalıktan kaybolup, hiçbir şey olmamış gibi geri eve dönemezsin." Kaşlarım çatıldı. Üzerimde kurmaya çalıştığı otoriteye bakılırsa, bu kadın annem olabilirdi.

   Başımı iki yana sallayarak göğsümdeki acının azalmasını diledim. Canım yanıyordu. Göremiyorlar mıydı bunu?

"Dediklerinizden hiçbir şey anlamıyorum." Kadın ağzını açmış bir şeyler söyleyecekken kapının orada duran koruma lafa atladı.

"Efendim, bölmek istemem ama gelirken dikişleri olduğunu söyledi." Kadının gözleri irileşirken arkasındaki adam bana yaklaştı.

"Elizabeth, iyi misin kızım?" Anlaşılan o ki bu adam babamdı. Zayn, babamla annemin ayrı olduklarını söylemişti. 

   Başımdaki ağrı ve göğsümdeki yangın çoğalırken sesimi bulmaya çalışarak homurdandım.

"Kimsiniz?" Kadının kaşları daha fazla çatıldı.

"Oyun sırası değil, Elizabeth! Yaran nerede? Neredeydin? O zibidiyle mi birlikteydin?" Nedense içimden bir ses Zayn'den bahsettiğini söylüyordu. Ama asıl dikkatimi çeken şey, bu kadın da Zayn gibi bana oyun sırası değil demişti. Oyun oynamıyordum ki. Tanrım. İnsanları inandırmak fazlasıyla zordu. Şu an bana kimsenin inanmıyor oluşu belli ki bana geçmişimden mirastı. Bir an kendimi tutamadım ve kendimi kadına çıkışırken buldum.

SPACE / z.mHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin