"Dostum, yüzlerindeki ifadeleri gördünüz mü? İşte o suratları görmek için dans ediyorum ben." Herkes gülerek Alex'e katıldı. Yarışmayı kazandığımızda bir bara gitmiş bunu kutlamaya karar vermiştik. Diğerlerine ayak uydurabilmek adına ben de birkaç duble içki içmiştim ve içine düştüğüm çakırkeyifliği iliklerime kadar hissedebiliyordum. Zaten şu an bu ortamda ayık bir tane bile insan yok gibiydi.
"Bu yarışma bizimdir. Ben inanıyorum ki bu sefer olacak. Hey Ell, çok ateşli kıvırıyorsun bebeğim." Gülerek Sam'e göz devirdim ve elimi yüzünün önünde salladım.
"Heey, dünyadan Sam'e! Sarhoşsun sen." Oturduğu yerden yalpalayarak kalktı ve masanın önüne geçerek benim hareketlerimi taklit etmeye çalıştı. Yaptığı hareketler dans figürlerinden çok uzak olan birkaç hareketken, bütün grup bir anda kahkaha atmıştı.
"Nasıl dans ediyorum ama? Elizabeth Benson gibi! Çok ateşli." Gülmeyi kesemezken, ellerimle yüzümü kapattım. Birlikte çalıştığımız bu insanların hepsi kendi çapında hareketli ve enerjikti ama hiçbiri Sam kadar çılgın değildi.
"Tanrım, kes şunu!" Sam bana dil çıkararak yerine oturdu ve başını koltuğa yasladı. Büyük ihtimalle birazdan orada sızacaktı. O sırada ben Sam'i izlerken, bir anda Marvin'in nefesini kulağımda hissettiğimde istemsizce irkildim.
"İstersen bu şapşallardan ayrı takılabiliriz." O da sarhoş olduğu için flört moduna geçmiş, anlam veremediğim bir şekilde gecenin başından beri benimle flört etmeyi bir an olsun bırakmamıştı. Bir kaç denemeden sonra pes eder sanıyordum ama gecenin bıkmadan bulabildiği her fırsatı değerlendiriyordu.
"Hayır, ben böyle iyiyim. Teşekkürler." Omuz silkti ve elindeki içkisini içmeye devam etti. En az içen bendim, sarhoş olmayı sevmiyordum ama hangi alkol çeşidini denersem deneyeyim boğazımdan su gibi aktığını da çoktan fark etmiştim. Şimdinin aksine geçmişimde alkol ve türevleriyle sıkı bir bağım olduğunu bana anlatılanlardan biliyordum. Fakat hafızam silindiğinden beri yeni edindiğim anılar benim için o kadar kıymetliydi ki, onları buğulandıracak en ufak bir şey bile yapmak istemiyordum. Çünkü elimde kalan tek şey oydu.
"Yeniden çalışmaya başlamamız lazım." Sırtımı oturduğum koltuğa yaslarken mırıldandım. Kendimi dansa vermiştim ve dans etmek şu an içinde bulunduğum hayatta bana iyi gelen belki de tek şeydi. En azından müziğin sesi son ses açıldığında, beynimdeki fısıltıları bastırıp daha az düşünmeme sebep oluyordu. Ve benim de tam şu anda ihtiyacım olan şey buydu. Düşünmeyi biraz da olsa durdurabilmek.
Birilerinin beni duyduğundan bile şüpheliyken benden birkaç beden uzakta olan Kevin bana cevap vermişti.
"Ahh, birkaç gün tatil yapmayı hak ettik. Yarı finale bir aydan daha fazla var. Hallederiz." Gruptan onayladıklarına dair mırıltılar yükselirken, başımı sallayarak yavaşça ayağa kalktım. Başımda yepyeni bir ağrı filizlenmişti ve ortamdaki yoğun duman gözlerimi acıtmaya başlamıştı. Sadece yüzümü yıkayıp kendime gelmeme ihtiyacım vardı.
"Lavaboya gitmem gerek." Onlar başlarını salladıklarında tam uzaklaşacaktım ki Sam'in sesiyle onlara geri dönmek zorunda kaldım.
"İşeyecek." Gülerek omzuna vurdum ve oradan uzaklaştım. Sarhoşken buradaki kimse ne konuştuğunu bilmiyordu.
Kızlar tuvaletine bulup kendimi içine attığımda içerinin boş olması işime gelmişti. Lavaboya uzanıp suyu açarken aynadaki yansımamda gözlerim takılı kalmıştı. Yansımadan bana bakan gözlerim bomboştu. Cam gibi keskin olan duygusuzluk beni afallatmıştı. Çünkü içimde kopan fırtınaları bir tek ben bilebiliyorken, dışarıya yansıyan bu görünümün nasıl mümkün olduğunu aklım almıyordu. Sanki uyuşmuş gibiydim. Katlanılamayacak derecede gelen acının ardından gelen uyuşukluk gibiydi bu. Gözlerimin altında beliren morluklar, kapatmak için fazlasıyla kullandığım kapatıcıyı bile aşmış, yeniden gözle görülür hale gelmişti. Şu birkaç gün içerisinde yüzüm bu kadar çökebilmişti?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SPACE / z.m
FanfictionKimseyi tanımadığın bir boşlukta kime güvenebilirsin? #1. Kitap