•16•

1.3K 146 18
                                    

|Sadece seni

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

|Sadece seni...|





Saraydan çıktığım gibi özlediğim evime gelmiştim. Annem ve babam beni ağlarken görünce endişelenmiştiler bayağı. Neden ağladığımı sorduklarında ise anlatmıştım olanları lakin meğersem onlar zaten biliyorlarmış hem de her şeyi , en başından. Benden sakladıklarına o  kadar kırılmıştım ki... Ağır gelmişti işte. Öğrendiğim gerçekler çok ağır gelmişti.
Gizemli alfa aslında delta kral Min Yoongi'ymiş , yani benim gerçek ruh eşim. Onun da dediği gibi birbirimize bağlıymışız , Mavi Ay bizi birbirimize muhtaç bırakmış. Asla uzun süre ayrı kalamazmışız falan filan...
Eşimin Yoongi olduğuna üzülmüyordum lakin endişelerim vardı işte. Bilmiyorum. Kahretsin ki istediğim olmuştu , her şeyi öğrenmiştim. Peki şimdi ne yapmalıydım? Hemen gidip kendimi onun koynuna mı atlamalıydım? Sanırım en iyisi beklemekti. Zamana bırakmalıydım bundan sonra olacakları.
Düşünmeyi kesip yatağımdan kalktım. Pijamalarımı değiştirmeden odamdan çıkıp salona geçtim. Babam ortalıkta gözükmüyordu , tarlaya gitmiş olmalıydı. Mutfaktan gelen seslerle annemin orada  olduğunu anlayıp yanına gittim. Bulaşık yıkıyordu.
Arkasından sarılıp yanaklarından öpmek istesem bile yapmadım. Küsmüştüm işte. İnsan hiç güstüğü birine sarılır mıydı?
Ses etmeden tahta sandalyelerden birini çekip oturdum. Dirseğini masaya koyup kafamı eğdim ve avuç içimi yanağımla buluşturarak destek verip annemi izlemeye başladım. Daha otuz-yedi yaşında gencecik bir kadındı. Minyon tipimi ondan alsam bile sarı saçlarım ve kumral tenimle kesinlikle babama benziyordum dış görünüş olarak. Aslında hangisine benzemem benim için önemli değildi. Sonuç olarak onları çok seviyor ve gurur duyuyordum. İkisi de omega oldukları için çok zorlanmışlar bugüne kadar -ki hala bazı şeyler onlar için kolay değil.
Anneannem ve dedem müsaade etmemiş evlenmelerine. 'Kim omega yavrusunu hemcinsine vermek ister?' Demişler lakin annem dinlememiş , babama o kadar çok aşıkmış ki bir daha geri dönmemek üzere evden kaçmış. Sonra da bu kasabaya yerleşmişler , mühürlenmişler ve ben olmuşum. Ne kadar deneseler de benden başka  çocukları olamamış. Bu yüzden bana çok düşkündürler tıpkı birbirlerine oldukları gibi.
Benim asla böyle destansı bir aşk hikayem olamayacak işte. Belki de hiçbir zaman Yoongi'ye aşık olmayacağım. Aramızdaki doğuştan gelen mühür de bozulamaz , zaten çok ayrı da Kalamayız.  İlişkimiz zorunlu gibi bir şey. O da beni sevmiyordur , gerçi ben onu seviyor muydum ki? Onu çok beklemiştim evet peki bu onu sevdiğimi ya da aşık olduğumu mu gösterirdi ki? Tanrım , düşünmek beni delirtiyor. Düşünmemeliyim...düşünmemeliyim...

"Bebeğim seninle biraz sohbet edelim , hm?"

"Olur." Tam karşıma sandalye çekip dizleri dizlerime değecek yakınlıkta oturdu. Ellerimi elleri arasına alıp okşadı şefkatle. Ona ne zaman küssem bunu yapardı çünkü dayanamadığımı bilirdi. O kadar güzel severdi ki beni , nazik dokunuşlarının yerini kimse alamazdı.

"Kafanın ne kadar karışık olduğunu tahmin ediyorum bir tanem. Düşünmeye  , belki biraz dinlenmeye ihtiyacın var. İstediğin kadar yapabilirsin bunları lakin eninde sonunda ne olacağını en iyi sen biliyorsun.
Kaçamazsın Jimin. Zaten bir süre sonra kaçmak istemeyeceksin , ona gideceksin. Onsuz yapamazsın , o da sensiz yapamaz. Baban konuşmuş Yoongi ile. Çok üzülmüş oğlum onu öylece bırakıp gittiğin için fakat sana darılmamış. Kendince haklı olduğunun ve en önemlisi zamana ihtiyacın olduğunun o da farkında."

"Dediğin gibi anneciğim dinlenmeye ihtiyacım var bir süre burda kalmak istiyorum."

"Kal bebeğim. Kafanı toparla bir güzel. "

"Seni seviyorum anne."

"Ben de seni seviyorum oğluşum." Kollarımı boynuna dolayıp kokusunu içime çekerken bir nebze de olsa huzurlu hissetmiştim. Ne olursa olsun anneme sarıldığımda bütün sıkıntılarım terk ediyordu bedenimi.

•••

Yüzüme vuran serin rüzgar saçlarımı savururken sulanmalarına rağmen gözlerimi kısmamıştım. Sadece bana saçlarımı anımsatan ağaçların yeşil yapraklarına bakıyor  öylece oturuyordum. Böyle olacağını tahmin etmediğim için kendimi hazırlayamamıştım. Tam bir aptaldım. Ne gibi bir tepki vermesini bekliyordum ki?! Asla suçlamıyordum tabi miniğimi. O haklıydı. Ben sadece kendime kızıyordum.
Oturduğum yerden kalkıp çıplak ayaklarımı ıslak toprakla buluşturdum. Kızarmış ellerimi hanbokumun ceplerine koyarak tembel adımlarla yürümeye başladım. Bir Delta olarak zerre soğuğu hissetmesem bile vücudum tepki veriyor , beyaz tenim hemen kızarıyordu. Jimin'im de kızarıdı. Üşüdüğünde , sıcakladığında ya da -favorim olan- utandığında.
Bu gereksiz ayrıntı bile bana onu hatırlatıyordu. Üzerimdeki etkisi oldukça büyüktü lakin o küçücük bir şeydi. Nasıl yapıyordu bunu bana? Acımasızdı. Park Jimin acımıyordu , mahvediyordu  beni hem de bunu farkında bile olmadan yapıyordu.
Ah Jimin...gelsen yanıma , sarılsam sana , kafamı göğsüne koyup beni hayata bağlayan melodiyi dinlerken uykuya dalsam. Sonra sen saçlarımı okşasan , kulağıma 'iyi geceler Deltam' diye fısıldasan naif sesinle , öpsen yanağımdan. Ben hep böyle hayal kurmayıp  biraz  da gerçekleri yaşasam...hm? Olmaz mı?
Pekâlâ Yoongi. Sabret. Eninde sonunda gelecek yanına. Sadece zamana ihtiyacı var. Hem bu zamana kadar bekledin biraz daha bekleyebilirsin , öyle değil mi?

•••

Değilmiş. Bekleyemedim.

Aslında ne olduğunu tam anlayamadım. Bir anda kendimi Park ailesinin küçük klubesinin önünde buldum. Eve girmedim sadece dışarıda , yağmurun altında odasının camına doğru bakıyordum. Gördüğüm tek şey yalnızca beyaz bir perdeden ibaret olsa bile muhteşem hissediyordum çünkü en azından ona daha yakındım.
Tatlı yaz yağmuru fıçıdan su boşalırcasına yağarken aniden evin kapısı açıldı. Kafamı oraya çevirdiğimde küçük , sevimli bir şey gördüm. Ona bol gelen pijamaları ile aynı renkteki saçları dağılmış  , yanakları ve dudakları kızarıp olduğundan daha da dolgunlaşmıştı. Gözleri gözlerime değdi sonra , çekindiği her halinden belliydi lakin yanıma gelmeye başladı. Heyecandan ellerimi yumruk yapmış , mutluluktan tepinmemek için ayaklarımı toprağa daha çok bastırmıştım.

"Ş-şey yürüyelim mi biraz?" Beş yaşında bir çocuk gibi ellerini önünde birleştirmiş alttan alttan bakıyordu bana. Tanrım , sen yardımcım ol...

"Olmaz. Çok yağmur yağıyor."

"Ama sen de ıslanıyorsun."

"Ben bir deltayım. Soğuk bana işlemez , hasta olmam lakin sen öyle değilsin. Ufak tefeksin , narinsin."

"Omega olmamı mı küçümsüyorsun?! Peki her şeyinle bir omegaya bağlı olduğunun farkında mısın?!"

"Farkındayım güzelim. Her şeyimle sana aidim ve bundan çok memnunum." Afalladı. Kaşlarını çattı , dudaklarını araladı lakin bir şey diyemeden geri kapattı.

"Beni yanlış anladın , seni asla küçümsemem.  Sadece hasta olmanı istemiyorum."

"Bir şey olmaz hadi gidelim." Önden yürümeye başladığında ben de arkasından takip ediyordum. Çamurlu yolda zar zor paytak adamlarıyla ilerlemeye çalışıyordu. Bir civcive benziyordu.
Adımlarımı hizlandırıp tam yanına geçtim. Kolumu onun ince koluna sardığımda duraksayarak bana döndü ve anlamaz bakışlar attı.

"Yürümekte zorlanıyordun.  Yardım etmek istedim."

"Gerek yok . Zor da olsa yürüyorum ya işte."

"Ne zamana kadar bana karşı bu şekilde soğuk davranacaksın? "

"Pardon da ne bekliyordun? Sana sırnaşıp beni mühürlemen için kur yapmamı mı?"

"Senden bunu beklemiyorum tabi ki Jimin. Sadece bana yabancıymışım gibi bakman...canımı yakıyor."

"Yabancısın zaten Yoongi. Sana aşkla bakayım mı istiyorsun? Çok beklersin!"

"Beklerim. Çok beklerim , az da beklerim. Sonsuza kadar beklerim.   Söylesene Jimin; 'bir gün geleceğim sana beni bekle' de. Azrail canımı almaya gelse dahi gitmem , bana gelmeni beklerim... sadece seni beklerim."

"Bekle o zaman Yoongi."

|21.07.21|

Papatyalar'a

•Papatya•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin