BD 8.Bölüm

1.1K 110 37
                                    

Sabah etrafımda duyduğum seslerle irkilerek uyanıp yastığımın altındaki asayı alarak sesin geldiği yere doğrulttum. "Hey, sakin ol. Benim Hermionie." Bu sözlerle biraz da olsa rahatlayarak asamı indirdim. "Ah, afedersin Hermionie. Sesler yuzünden uyandım da." dedim. "Aslında ses çıkarmamak icin o kadar uğraşmıştım. Gerçekten çok hafif bir uykun varmış" dedi ve mahçupça gülümsedi. Nedenini tam bilmesemde bu gülümsemede bir sahtelik hissetmiştim. Normalde hiç konuşmazdık, birbirimizi daha 3 gündür tanıyorduk ama onun başarısını çalıyordum ve bunun onu delirttiğinin farkındaydım. Bu nedense hoşuma gidiyordu. Beni yenmek için kütüphaneden dahi çıkmaması gerekirdi, ki zaten öyle olacağından hiç şüphem yok.

Fazla sorgulayıcı şekilde bakmış olmalıyım ki iyice gerildiğini hissedebiliyordum. Aşırı strese girmişti. Sürekli ellerini bir yerlere koyuyor, göz bebekleri büyüyor ve terliyordu. Bu belirtilerden sonra Zihnefend'e dahi ihtiyacım yoktu. Daha fazla bakmayı keserek gülümsedim ve ortak salona birlikte gitmeyi teklif ettim. Üzerinde bariz bir rahatlama dalgası geçmişti. Hevesle onayladı ve beni Gryffindor ortak salonunda bekleyeceğini söyleyerek odadan çıktı. Kesinlikle bir şeyler karıştırıyordu ama ben hala ne olduğunu çözememiştim. Belki benimle arkadaş olmak istiyordur? Bu ihtimali göz önünde bulundurmaya dahi deymezdi. Kimse kendisinden iyi birini arkadaş olarak göremezdi. Özellikle Hermionie gibi hırslı biri asla. Ama gerçekten arkadaşım olmak isterse beni seven bir aptal daha kazanmış olurum.

Bunları düşünmeyerek dolabımda ne giyebileceğime baktım. Elim siyah bir elbiseye giderken okulda insanlara fazla soğuk davrandığımı fark ettim. Bu davranışımı değiştirmeliydim. İnsanlar benim gerçek bir melek olduğumu düşünmeliydi ki bana güvensinler. Bana güvenirlerse onları avucumun içine almak çok kolay olur. Dumbledore zamanında Tom'a güvenmemişti. Tom her ne kadar herkesi kandırsada onu kandıramamıştı. Peki ben kandırabilir miydim? Geleceği biliyordum, onun zaaflarını ve geçmişte yaptığı hataları biliyordum. Nasıl öldüğünü ve aptalca hatasına rağmen öldüğü halde bir kahraman ilan edileceğini biliyordum. Benim avantajlarım vardı. Bunları doğru şekilde kullanamazsam bir aptaldan farkım kalmazdı.

Bir elbiseden bu konulara daldığımı fark edince silkelenerek kendime geldim. Elimdeki siyah elbiseyi bırakarak kırmızı bir elbise ve üzerime de gryffindor cüppesini giydim. Rutin işleri de hallettiğimde gryffindor ortak salonuna inerek beni bekleyen Hermione'nin yanına gittim.

Birlikte ortak salona indik ve Harry'nin yanına oturduk. Quidditch maçının bugün olduğunu unutmuştum. Halbuki bunu deftere yazmıştım. Ben kendime kızarken Hermione konuşmaya başladı "Ee Melanie beni trolden protego büyüsüyle kurtardın, bunu bir 6. sınıf öğrencisi bile yapmakta zorlanır, peki sen nasıl yaptın? Üstelik bir dağ trolünün saldırısı altındayken stresli olman gerekir. Bu büyüyü ellerin dahi titremeden nasıl başardın?"

Bunu söylerken yüzünde meydan okurcasına bir ifade vardı. Amcını çok açık şekilde ortaya koymuştu. Bir savaş istiyorsa alabilirdi. Ama ilk kan akıtan her zaman haksızdır. Ve Hermione bu kuralı hırsı yüzünden unutmuş gibiydi. Harry ve Ron'a baktığımda bana meraklı şekilde baktığını gördüm. Açıklamaya başladım; "Oradayken çok korktum. Bir arkadaşımın ölme ihtimali kanımı dondurdu. Daha önce büyüyü yapmayı birkaç kez denemiştim ama hiç başaramamıştım. O anki adrenalinle sanki yapmam gereken tek şey oymuş gibi hissettim ve hayatımı tehlikeye atarak bu büyüyü yaptım. Her ne kadar birbirimizi çok tanımasakta siz benim arkadaşlarımsınız ve ben size bir şey olmasına dayanamam" sonlara doğru sesim kısılmıştı ve gözlerim dolmuştu.

Harry  bana doğru döndü ve sarıldı her zaman yanında olduğum için teşekkür etti. Bende Harry'e sarılırken gözlerimi diğer yanında oturan Hermione'ye diktim, elindeki çatalı sıkıyordu. O daha demin yüzünde olan meydan okuyucu tavır gitmiş, yerine bir yenilgi ifadesi yerleşmişti. Ron ise Hermione'nin neden bunları söylediğini anlamaya başlamış gibiydi. Gözleri dikkatle Hermione'yi inceliyordu.

O sırada arkadan bir bağaz temizleme sesi geldi. Hepimiz oraya döndüğümüzde bunun Severeus Snape olduğunu gördük. Hadi Harry'e şans dileyin profesör... Başımı hafifçe yana eğdim ve gözlerine baktım. O ise gözlerini Harry'e dikerek konuştu "bugün için iyi şanslar Potter. Ama tabi bir trol karşısında kendini kanıtladığından, basit bir quidditch maçı senin için kolay olmalı. Maç slytherinle olsa da..." ardından hızlıca çekip gitti.

Harry Potter evreninde tek önemsedigim karakter bile olabilirdi. Onun için üzülüyordum. Ama bunları düşünmenin zamanı değildi çünkü onun gidişini izleyen Harry hemen teorisini bize anlatmaya başlamıştı "Dinleyin, dün gece dikkatleri dağıtmak için trolü Snape'in içeri aldığını düşünüyorum. Böylece 3 başlı köpeği atlatabilecekti. Ama köpek onu ısırdı bu yüzden topallıyor." Eğer gerçeği bilmeseydim belki mantıklı gelebilirdi. Hermione söze karışarak "Neden o köpeğin yanına gitsin ki?" diye sordu. Harry devam etti "Gringotts'a gittiğimiz gün Hagrit kasadan bir şey aldı. Hogwartsla ilgili ve çok gizli olduğunu söyledi. 3 başlı köpek o şeyi koruyor. Snape'te o şeyi istiyor." Ardından bir baykuş içeri girdi ve masaya bir paket bıraktı. Harry paketi açtı ve süpürgeyi gördü. Hediyeyi McGonagall'ın aldığını anladı ve her halinden mutluluktan havalara uçtuğu belli oluyordu.

Yemekten sonra Quidditch maçı başlayacaktı. Bu oyun bana fazla gereksiz geliyordu. Tıpkı futbol gibiydi. İki gereksiz spor... Bu maça sadece Harry için gidecektim ve tabii ki yakılan pelerin için...

(Futbol ve quidditch'in gereksiz olduğunu düşünen kişi yazarınız değildir o yüzden beni linçlemeyin 🥰 LSLVLSLFDL)

Black DiamondHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin