Annenin yaptığı hatayı sen düzelteceksin.
O sözünde durmadı, sen onun sorumluluğunu üstlenmek zorundasın.
O kaçabileceğini sanmış olabilir fakat benden kurtuluş o kadar kolay değil!
İrkilerek uyandığımda saniyelik olarak nefes alamadım. Buraya gelişimi hayal mayal hatırlıyordum. Yolun yorgunluğuyla kendimi odaya attığım gibi uyumuştum. Şimdi ise rüyamda duyduğum saçmalıklar uyanmamı sağlamıştı.
Sürekli benimle iletişim kurmaya çalışan biri vardı. Zihnime girmeye çalışıyor bana bir şeyler söylüyordu.
Sürekli bana annemin sorumluluğunu üstlenmemi, gerekeni yapmamı, ona ulaşmamı söylüyordu.
Ne yaparsam yapayım o lanet sesi susturamıyordum. Her yerde araştırdım, sormadığım soruşturmadığım yer kalmadı, yine de bu sesin kime ait olduğunu, benimle ne ilgisi olduğunu, neden peşimi bir türlü bırakmadığını çözemedim.
Şöyle bir düşününce, belki de sormadığım bir kişi kalmıştır, belki de bunu bilmesi ihtimali en yüksek kişiye sormalıyım, annemi tanıyan birine, Lucius Malfoy'a...
***
Okul, geçen yıllara göre daha sakin, daha huzurluydu, nefes alması daha kolaydı. Her yerde beni izleyen o gözü etrafımda hissetmiyordum günlerdir.
Okuldaki günler daha çabuk akıyordu, sanki bir film sahnesiymişçesine geçiyordu zaman.
Derslere girmiş her yerde başarımı sürdürmüştüm. Zaman dündürücüsü sayesinde aynı anda birçok yerde bulunabilmek işimi her yönden kolaylaştırmıştı. Derse girdikten sonra geçmişe gidiyor ve bir ben dersteyken diğer ben büyü çalışmalarına devam ediyordu. Ruh emiciler çok ortalıkta dolaşmıyorlardı, bu benim için iyiydi.
Yaklaşık 2 haftada bu düzene alışmıştım bile. Mental ve fiziki anlamada yorulsam da bunu umursamadım hiç. Elimden geldiğince fırsatları değerlendirmeliydim.
Yine dersten çıkıp ortak salona tek başıma gidiyorken merdivenlerin başına toplanmış insanları izledim bir süre. Sonunda kargaşa biraz olsun dindiğinde üste çıkıp herhangi birinin koluna dokundum.
"Neler oluyor?"
Koluna dokunduğum kişi bana döndü gergince. Bu kişi Neville'di.
"Şişman Hanım tablosunda değil."
"Bu da ne demek?"
Neville anlamsız birkaç şey mırıldanırken Dumbledore belirdi merdivenlerin başında. Gözleri öğrenciler üzerinde bir süre gezindikten sonra öğrencilere kenara çekilmelerini söylediğinde ona yol açtık geçmesi için.
"İlginç."
Tablolardan birinde bir çığlık koptuğunda herkes oraya döndü.
"Onun gözleri!"
Dramatik bir edayla giriş yaptı Şişman Hanım, ardından devam etti.
"O gözler bir katilin gözleriydi. Simsiyahlardı, ölüm kadar. Bu oydu, Sirius Black... o burada"
Gülümsememi bastırırken diğerlerinin verdiği tepkiyi vermeye zorladım kendimi. Sonunda Sirius Black'le tanışma zamanım gelmişti.
***
Tüm öğrenciler ortak salona indirilirken kucağımdaki kedi halindeki Regulus ve Resistentia'nın şimdilik hiçbir şey öğrenmemesini sağladım. Kimseden Sirius Black hakkında bir şey duymamaları şimdilik daha iyiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Black Diamond
Fanfiction*Harry Potter Kurgusudur.* "Zihnine giremiyorum. 11 yaşında bir çocuğa göre çok güçlüsün. Seni müritlerimden biri olarak görmeyi çok isterdim" dedi tıslayan bir edayla. Zihnimi okuyamamasına şaşırmıştım ama belli etmedim. "Hmm... Bilemiyorum, bana...