1•

1.5K 102 107
                                    

"Nereye gidiyorsun?" Diye sordu kadın, üzerindeki yorganı tutup doğrularak.

"İşe." Diye yanıtlandı Rivaille, pantalonunu giyindikten sonra kemerini düzelterek.

"Ne işi?" Diye sordu kadın." İşsiz olduğunu zannediyordum."

"İşsiz falan değilim, sadece nadiren çalışıyorum ve iyi kazanıyorum." Dedi Rivaille, gözlerini devirerek.
Üstüne yerdeki siyah tişörtünü geçirdi.

"Beni ne zaman ziyarete geleceksin?" Diye sordu kadın, dudaklarını büzerek." Beni çok ihmâl ediyorsun, Rivaille."

"Sen de aramızdaki ilişkiyi çok ciddiye alıyor gözüküyorsun." Dedi Rivaille, ayna karşısına geçerek dağılmış saçlarını düzeltip.
"Sadece yatıyoruz, hepsi bu."

"Evet, bunu biliyorum. Senden daha fazlasını da istemiyorum zaten. Ancak kadın bedeninden çok iyi anlıyorsun, o yüzden seni beklemeden duramıyorum."

"Uzun bir süre gelmeyeceğim." Dedi Rivaille, ona dönüp bakarak.
"Yani beni bekleme."

"Ahn! Neden?"

"Bu da işimin bir parçası."

"Ne iş yapıyorsun?"

"Bir çeşit..." gözlerini etrafta gezdirdi." Anatomi uzmanıyım."

"Öyle mi?" Diye sordu kadın şaşkınca." Senden böyle bir şey beklemezdim, nasıl bir iş?"

"İnsan vücutlarıyla ilgileniyorum işte niye sorup sorup duruyorsun?"
Ceketini askıdan aldı.
"Ben gidiyorum, kendine iyi bak."

"Hn...hoşça kal."

Odadan çıktıktan sonra kapıyı kapattı ve otelin koridorunda ilerlerken, telefonunu cebinden çıkartıp iş birliği yaptığı kadının konuşmalarına girdi.

📍Konum.

Telefonunun kilidini tekrar kilitleyerek cebine koydu.
Fazla kalabalık ve büyük bir yerde yaşamadıklarından ötürü birden fazla kez konuma bakması gerekmiyordu.

Otelden çıktıktan sonra cebinden arabasının anahtarını çıkardı ve arabasını uzaktan anahtarla açarak, yanına geldiğinde kapıyı açıp içeri girip koltuğuna yerleşti.
"Uzun zamandır birini tavlamak için çabalamıyordum, birden liseye geri döndüm."
İç çekip, anahtarını çevirdi ve gaza bastı.
"Gidelim bakalım."

* * *

"Rachelle!"
Derdi editörü, elinde bir kaç a4'le koşarak Rachelle'in yanına gelmiş hızlıca masaya a4leri koymuştu.
"Ol-maz!"

"Ne olmaz?" Diye sordu Rachelle, gözlüklerinin üstünde editöre bakarak.

"Bu makaleden bahsediyorum, bu olmaz!"

"Haaah..." derin bir nefes vererek, arkasına yaslandı ve sandalyesini döndürerek editöre baktı.
"Neden olmadığını öğrenebilir miyim?"

"Çünkü-!"
A4'lerde yazan ve fosforlu kalemle üstü çizili olan yere parmağını koydu.
"İnsanlara güvenmek için ya fazla saf ya da fazla aptal olmalısınız bu da ne demek?!"

"Nesi varmış?" Diye sordu, çenesini elini dayayarak.
"Okuyucuları uyandırmaya çalışıyordum."

"Neyden?"

"Toz pembe rüyalarından." Diye homurdandı Rachelle." Bu dünyada kendi ailene bile güvenemezsin." Tekrar masasına geri döndü ve masasinin üzerindeki dağınık dosyalarını düzenledi.

"Neden böyle düşünüyorsun? Seni çok seven bir aileye sahipsin."

"Öyle miyim acaba..." diye mırıldandı kendi kendine Rachelle.
Elini hafifçe masasına vurup, başını kaldırarak müdürüne baktı.
"Bugünlük benim işim bitti. Çıkıyorum."

"Rachelle! Bu makaleyi düzeltmedin hâla!"

Derin bir nefes alıp verdi.
"Eve gittiğimde yazacağım. Mesaim bitti."

"Saat henüz 5 buçuk?"

"Hazırlanıp çıkana kadar da 6." Dedi Rachelle, ayağa kalkıp askıdaki çantasını aldı ve masasına koydu.
İçerisini açıp, telefonunu çıkardı.
Trish.

Yanağının içini ısırıp bir süre ekranına baktı.

"N'oldu?" Diye sordu, Rachelle'e yaklaşıp telefona baktı.
"Oh, ne düşünceli bir annen var! 5 kez aramış bile. Bu kadının hakkını yiyorsun sahiden."

Telefonunu tekrar çantasına attıktan sonra, editörüne baktı.
"Benim bir tane annem var, annen diyip durma. Kendimden 5 yaş büyük birisine anne diyecek değilim."

"Seni şımarık velet! Annen hakkında düzgün konuşmalısın."

"Dean, susacak mısın artık? Yoksa kafanda vazo falan mı kırmalıyım?"

"Oh! Editörünü tehdit mi ediyorsun?"

"Çocukluk arkadaşımı tehdit ediyorum."

"İyi...sustum."

"Mükemmel."

Siyah kabanını üstüne geçirdikten sonra çantasını da omzuna takmıştı. Laptobunun kapağını kapatıp, kalemini demir kalemliğe koydu.
"Ben çıktım."

"Görüşürüz Bayan Hemsley."

"Görüşürüz Bay Evergardeen."

Ofisinden çıktıktan sonra, ortadaki masalarda çalışan kişilerle selamlaştı ve asansöre doğru ilerledi.
Şirketinin en üst katında olmasının tek güzel yani dev camdan mükemmel şehir manzarasını görebilmesiydi.
Ama asansör...
Zaten kapalı alanda fazla durmaktan korkardı.
Asansör geldikten sonra, kapısı açıldı ve içeri girdi.
Zemin katına bastı ve sabırla derin bir nefes alıp verdi ve gözlerini kapadı.
"Sakin ol Tia, neredeyse her gün buna binip duruyorsun...alışmalıydın."

Gözlerini açtığında, son iki kat kaldığını görmüştü.
Hızlı asansörleri olduğu için müteahhite teşekkür etti içinden.

Asansörün kapısı açıldığında, kendisini hızlıca dışarı attı. Şirketten çıktıktan sonra derin bir nefes alarak, ciğerlerine temiz oksijeni çekti.
Çantasını kurcalarken, karşıya geçmeye çalıştı.
"Nereye koydum?" Diye mırıldandı kendi kendisine." Buraya koyduğuma yemin edebilirim..."
Elini iyice derine soktuğunda, sonunda eline gelen metali tutup çekti.
"İşte buradasın..."

"DÜÜÜT!!"

Başını kaldırıp, ona doğru hızla gelen arabaya baktı ve şaşkınlıktan donakaldı. Kendisine yaklaşan hızlı araba karşısında hareket edemezken, belinde hissettiği elle kendisini bir tarafa çekilirken bulmuştu.

Korkudan yumduğu gözlerini bir erkeğin sesiyle yavaşça açtı;" Bayan, üzerimde daha ne kadar yatmayı düşünüyorsunuz acaba?"

Try Again.||Ackerman.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin