"Geç kaldın."
Elini beline koyarak, içeri giren kızına kaşlarını çatarak bakmıştı Trish."Kime göre neye göre?" Diye sordu Rachelle, çantasını ve kabanını hizmetlisine uzatarak.
Hizmetli, elinden onun eşyalarını aldıktan sonra ilerleyerek içeri geçti Rachelle.
"Rachelle Tia Hemsley! Annenle konuşuyorsun, bana sırtını dönemezsin!"
Rachelle, umursamazca ona baktı.
"Sen benim annem değilsin, Trish. Eminim sen de senden sadece 5 yaş küçük birisinin sana anne demesini istemiyorsundur?"Trish, dişlerini gıcırdatarak kaşlarını çatarak ona bakmaya devam etti.
"Beni hor mu görüyorsun?""Ben sana hiçbir şey demiyorum, Trish." Kollarını göğsünde birleştirdi." Benimle uğraşıp duran sensin."
"Seninle uğraştığımı mı iddia ediyorsun yani?! Peki bunu neden yapmalıyım?"
"Ben kendime bunu yaklaşık 5 senedir soruyorum."
"Benimle dalga geçme-!"
"Ablam gelmiş!"
Trish ve Rachelle, başını kaldırıp merdivenlerin en tepesindeki küçük kıza baktı. Küçük kız, koşarak merdivenleri inmeye başladı.
Trish, burun kemerini sıkarak sıkıntıyla nefesini verdi.
"Zoey, sana koşmamanı söyledim!"Rachelle, merdivenlere yanaşarak neredeyse yere yapışacak olan kardeşini sıkıca tutup kucağına aldı.
"Sanırım birileri düşüyordu?""Oh! Sanırım." Diyip gülmeye başladı Zoey, ablasının yanağını öpüp gülümsedi.
"Seni özledim.""Tüm gün odandan çıkmıyorsun ve ablan gelince çıkıyor musun yani?" Diye homurdandı Trish." Annene büyük saygısızlık ediyorsun Zoey."
Zoey, somurtarak annesine baktı.
"Sen sıkıcısın çünkü."
Tekrar ablasına baktı.
"Pamuk prenses masalını anlatmaya devam eder misin bana?" Diye sordu mutlulukla." Lütfen!""Elbette ederim." Demişti Rachelle, kardeşine tebessüm ederek.
Trish'e yan gözle baktı.
"Yukarıdayım."Trish, elini sallayarak arkasını döndü ve ilerledi.
"Nasıl bu kadar sıkıcı olabiliyor?"
"Ssh, anneyle öyle konuşulmaz." Dedi Rachelle, kardeşini daha sıkı tutarak merdivenleri tekrar çıkmaya başlamıştı.
"Ama tüm gün moda dergisi okuyor, televizyonda ünlülere bakıp onları konuşuyor..."
Rachelle, odaya doğru ilerlerken bir yandan kardeşine hak vermiyorda değildi tabi.
"Yine de o senin annen."
Odanın kapısını açıp içeriye geçti ve kapıyı kapattı.
"Anneyle böyle konuşulmaz.""Senin annen nasıl birisi?" Diye sordu merakla Zoey, gözlerini kocaman açmıştı.
"O da mı moda dergisi okuyor?""Hıım, hayıır..." kardeşini yatağına yatırdıktan sonra yorganıyla üzerini örtmüştü.
"O daha çok dikiş yapmayı sever.""Sana elbise dikiyor mu yani?!" Diye sordu heyecanla Zoey." Bana da diker mi?"
"Elbette diker, neden dikmesin?"
"Bilmem...annemin kızı olduğum için..."
Rachelle, kardeşinin yanağına bir öpücük koyup şefkatle gülümsedi.
"Kimin kızı olduğun önemli değil, sonuçta benim kardeşimsin.""Beni seviyor musun abla?" Diye sordu Zoey, ablası gibi ela gözlerini ablasının gözlerinde gezdirdi.
"Seni elbette seviyorum." Dedi, yanına uzanıp komodinde ki kitabı alarak." En çokta uyurkenki hâlini."
"Ya!" Diye homurdandı Zoey." Uyuduğumda benimle olmuyorsun bile!"
"Daima yanındayım, birtanem."
Kitabı açarak, sayfaları kurcaladı.
"Pekâla nerede kalmıştık?""Avcının prensesi öldüreceği yerdeydik."
"Ama öldürmüyordu."
"Evet! Çünkü prenses çok iyi ve güzeldi. Avcı onu görür görmez etkilenip kıyamamıştı."
"Evet, sanırım masal olduğunu buradan bile anlayabiliyoruz..."
"Ne demek istiyorsun?"
"İnsanlar para için her şeyi yapabilirler. Yani avcının bu fikirden vazgeçmesinin imkanı-" birden kendisine gelip kardeşine güldü.
"Sanırım küçük bir kıza insanlara güvenilmeyeceğini anlatmamam gerekiyor."
"Dediğimi boşver, sadece dalmıştım.""Sen...insanlara güvenmiyor musun abla?"
"Tabi ki güveniyorum prenses."
"Anneme güveniyor musun?"
"Tam üstüne bastın..."
İç çekip tebessüm etti.
"Evet, güveniyorum."Zoey, kıkırdamıştı.
"Hadi okumaya devam et.""Avcı, prensesi bırakıp gittiğinde-"
"Neden avcı ile prenses birbirine aşık olmuyor?" Diye homurdandı Zoey, tekrar hikayeyi yarıda keserek.
"Şey çünkü sanırım prens daha iyi bir seçenek?"
"Prens hiçbir şey yapmıyor ki ama! Avcı, kraliçeye rağmen prensesi özgür bıraktı."
"Bu onu öldüreceği gerçeğini değiştirmiyor, Zoey. Birisi sana kötülük yaptığında onu affetmesen iyi olur benim masum prensesim."
Zoey, tekrar sustuğunda Rachelle sonunda hikayeyi anlatmaya devam edebilmişti.
Kitabı bitirdiğinde, kardeşinin uyuduğunu fark etti.
Yanından dikkatlice kalkıp, üzerini örttü ve başına bir öpücük kondurdu.
"İyi geceler, Zoey."* * *
"Ee, ne yaptınız?"
"Ne, ne yaptınız?" Diye sordu Rivaille.
"Ne yaptığınızı soruyorum Rivaille. Sana boşuna para vermiyorum."
"Haaah... kahve içtik. Sonra da ayrıldık ve sarışın bir kızla buluşup onunla oturdu."
"Sarışın bir kız mı?"
"Evet, sanırım adı Michelle'di."
"Öyle bir arkadaşı olduğunu bilmiyordum. Rachelle tek başına zaten zeki bir kız, umarım bu yeni arkadaşı aptal sarışınlardandır."
"Bana öyle gözükmedi..." iç çekmişti." Neyse, iyi haberi vermek gerekirse yazısında yardım etme fikri sundum ve biraz hık mık etse de kabul etti."
"Voah! Onu ikna edebilmene şaşırdım, bundan sonrası için çok heyecanlıyım."
"Bunu istemem çünkü sana haber vermeyeceğim. İş sonunda paramı almaya geldiğimde konuşsak daha iyi."
"Rivaille!"
"Ya da başkasını bul, konsantrasyonumu bozuyorsun. Zırt pırt aramayı kes."
"Sana güveniyorum. Sakın benim yüzümü kara çıkarma."
"Blah blah blah..." gözlerini devirdi Rivaille." Çıkarmam."
"Ve-"
Rivaille, telefonunu kapattıktan sonra yataktan kalkıp aynasının karşısına geçti. Duştan yeni çıktığından altında sadece bel havlusu vardı.
"Seni bir daha görmeyeceğim için. Üstelik hayatımı kurtardın, ölmemi isteseydin bunu yapmazdın herhalde?" Demişti Rachelle."Evet...yapmazdım."
İç çekti.
"Çok yazık olacak."