"Çok bir vaktim kaldığını zannetmiyorum."
İç çekip başını masasına koydu.
"Yakında öleceğim ve daha deneyim edinmediğim çok fazla şey var.""Ee, anlatacak mısın artık?" Diye sordu Michelle, elini yanağına koyup Rachelle'i izleyerek.
"Yoksa aptala yatmaya devam mı etmeliyim?""Neden bahsediyorsun?" Diye sordu Rachelle, başını kaldırıp ona dönerek.
"Sakladığın şeyden söz ediyorum, Levi ve senden.""Levi ve benden mi?"
"Gerçi ne kadar süre birinden saklayacaktım ki?"
"Neyi merak ediyorsun?""Aranızdaki ilişkiyi elbette, arkadaş olmadığınıza yemin edebilirim çünkü bu ilişkinin bir benzerine Eren'le sahiptik. Problem ne?"
"Celladım..." diye mırıldandı Rachelle." İdam sehpasına götüren gardiyanım ve bir çok şey."
"Trish mi?"
Rachelle, oflayarak yüzünü elleri arasına gömdü.
"Kesinlikle öleceğim...""Hayır, ölmeyeceksin." Dedi Michelle, kaşlarını hafifçe çatarak.
Ellerini onun omzuna koyup, kendisine çevirmişti.
"Nasıl kurtulabileceğini sen de biliyorsun, değil mi?""Biliyorum ama..."
Yüzünde hüzünlü bir ifade oluştu.
"Bazen fazla gerçekçi davranıyor, gerçekten öyle hissetmediğini bildiğim hâlde inanasım bile geliyor.""Açıkçası bana da bazı hareketleri çok samimi geliyor, kendi içinde savaşan birisi gibi."
"Hayır, savaştığı falan yok. Kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor işte benimle."
Başını Michelle'in omzuna koydu.
"Uğraştığım şeylere bak...""İnan bana insanın kendisiyle savaşması nedir çok iyi bilirim, uzun süre bununla savaştım. Bu sebeple kendisiyle çelişen insanları çok rahat anlayabiliyorum."
Rachelle'ın saçlarıyla oynamaya başladı.
"Ve bana kalırsa kendisiyle çelişiyor.""Öldürecekse hemen öldürse olmuyor mu? Neden oynayıp duruyor?"
"Bilmiyorum, ancak öğrenmemizin çok uzun bir zaman alacağını düşünmüyorum da."
"Michi..."
Başını kaldırıp gülümsedi.
"Eğer ölürsem kendine kız arkadaşlar edinmelisin, sadece erkeklerle yetinme."Michelle, gözlerini devirdi.
"Ölmeyeceğin için buna gerek kalmayacak, aptal."
Omuz silkmişti.
"Üstelik benim birçok kız arkadaşım var. Annie, Mikasa ve Sasha gibi. Asıl tek kız arkadaşı olan sensin." Göz kırptı." Ben şikayetçi değilim gerçi."Rachelle, kıkırdayarak ona sarıldı.
"Seni seviyorum, iyi ki hayatımdasın.""Ben de aynısını düşünüyorum, küçük kedi."
* * *
"Bak sana ne aldım,"
İçeri geçerken elindeki poşetleri sallamıştı Erwin.
"Bira!"Levi, yorgun gözleriyle Erwin'i izledikten sonra kapıyı kapatıp peşinden gitti.
"İçeri böyle dalmasana..."
gözünü ovuşturdu.
"Çok yorgunum zaten.""Evet, uykusuz gözüküyorsun."
Elindeki poşeti orta sehpaya koyup koltuğa oturdu.
"Avının peşinde misin hâla?""Evet, dün hastanedeydik."
"Sonunda bitirdin mi?" Diye sordu Erwin, yüzünde üzgün bir ifade vardı.
"Hayır, henüz değil. Sadece bayılmıştı."
"İyi bir kıza benziyordu. O gün sizi gördüğünde dehşete düşmüş gibiydi. Geldiği yere o kadar zıt giyinmişti ki çevredeki insanları ondan uzak tutmak için kendisine yanaşmıştım."
"Bir dakika, sen neden bahsediyorsun şuan?" Diye sordu Levi, kaşlarını hafifçe çatarak.
"Trish'in üvey kızından söz etmiyor muyuz?"
"Evet, ondan bahsediyorum. Rachelle'i sen nerede gördün?"
"Oh, o gün annesini takip etmiş. Sizi gördü ve ben de seni görünce onu bir ân evvel oradan uzaklaştırmak istedim. Adını da sormuştu, bir gün seni tanımak zorunda kalmaması gerektiğini ummuştum ancak Tanrı duamı duymadı sanırım."
"Bildiğini biliyordum." Dedi Levi, ellerini saçlarının arasından geçirerek.
"En başından beri onun için geldiğimi biliyordu!""Ve sakin mi davrandı? Bence iyi bir yandaş olabilir, katil soğukkanlılığı varmış resmen." Dedi Erwin, birasını açıp bir yudum alarak.
"Peki ne yapmayı düşünüyorsun?""Ne?"
"Yani onu öldüreceksin, değil mi? Neyi beklediğini soruyorum. Hakkındaki gerçeği biliyor, öldürmen için tam zamanı değil mi?"
"Eline pek çok kez fırsat geçmişken üstelik.""Tabi ki öldüreceğim." Dedi Levi, hızlıca." Bunun için para alıyorum ne de olsa..."
Kendisini koltuğuna atıp, başını eline yaslayıp düşüncelerine daldı."Hayır...öldürmeyeceksin." Dedi Erwin iç çekerek.
"Sana hak veriyorum, gerçekten güzel bir kızdı."Levi, sessiz kalıp sadece Erwin'e baktı.
"Hangi ara?" Diye sordu Erwin.
Levi, poşete uzanıp bira aldı ve kapağını açıp büyük bir yudum aldı.
"Gerçekten mi?" Diye sordu Erwin, ilgisini çekmişti.
"Avcının, prensese aşık olması gibi mi?""Hayır." Dedi Levi, birayı sertçe masaya koyarak." Aşık değilim. Ancak ölmesi gerektiğini düşünmüyorum."
"Neden? Güzel olduğu için mi?"
"Hayır, onu tanımıyorsun."
Histerik bir şekilde gülmüştü.
"Gerçi ben de pek onu tanımıyorum. Ancak ettiğin sohbetle bile anlayabilirsin ki o-""Ölmeyi hak edecek birisi değil, değil mi?"
Derin bir nefes alıp verdi.
"Genelde sadece mafya işleri yaparsın, bu zamana kadar senin masum birini öldürmeyi kabul ettiğini duymadım. Neden kabul ettin?""Çünkü paraya ihtiyacım vardı, Erwin." Dedi Levi, sinirle.
Ancak sinirlendiği kişi kendisiydi.
"Ameliyat parasını çıkarabilmek için buna ihtiyacım vardı!""Kuchel..." diye mırıldandı, Erwin." Peki o nasıl?"
"Aldığım ön parayla ameliyat ettirdim. Bu sayede iyi. Doktorlar onun daha da iyiye gittiğini söylüyorlar."
"Dönülmez bir yola girmişsin, Trish seni asla rahat bırakmıyordur."
"Bir de bana sor, sabah akşam yazıp duruyor. Parasını harcadığım için kurtuluşu da yok. Yani 10 bini bir yerden çıkarıp vermek zorundayım. Ancak ne o kadar bir sürem ne de o kadar param var."
"Peki ne hissedeceksin?"
"Hislere hayatımda yer yok, Erwin."
Ayağa kalkıp cam kenarına yaklaştı ve dışarıya baktı.
"Ne kadar masum olursa olsun, Rachelle'i öldüreceğim."Erwin, onu izlerken arkadaşına üzulmeden edemiyordu.
İç çekip arkasına yaslandı.
"Ağzından çıkanlarla içindekiler savaşıyor gibi."