Chan, önündeki kalın,tozlu kitabın kapağını oflayarak kapattı ve Seungmin'in onun için yaptığı papatya çayından bir yudum almak üzere elini uzattı.
Sıcak çay boğazını yakıp geçerken bir nebze de olsa rahatlamıştı büyük olan. Günlerdir Rafflesia'yı araştırıyorlardı ve ellerindeki tek bilgi bunun bir çiçek olduğuydu.
Chan ve Seungmin bu araştırma için gecelerini gündüzlerine katmışlar,hatta en sonunda sihirli küreye danışmayı bile denemişlerdi.
Fakat görevin sorumluluğunun veya değerinin çok fazla olmasından dolayı olacak ki sihirli küre onlardan bedel olarak bu hayattaki en değer verdikleri şeyden vazgeçmelerini istemişti.
Chan için bu şey kuşkusuz kitapları olmalıydı ama kitaplarından vazgeçemezdi. O zaman bu araştırma da çöp olurdu.
Chan yapabilir mi diye Seungmin'e ısrar ettiğinde Seungmin onu kesin bir dille reddetmişti. Üstüne bir güzel azarlamıştı. Ne olduğunu Chan'a söylememişti ama düşüncesi bile onu ağlatmıştı.
Böylelikle sihirli küre konusu da kapanmıştı bu işte tek başlarınaydılar. Arada sırada Maria'dan yardım alıyorlardı. Maria büyükleri olarak hem daha fazla bilgiliydi hem de çocuklara göz kulak olup yol gösteriyordu.
Chan, çayını bitirdikten sonra Seungmin'in koltuğunda uyuyakalmıştı. Seungmin ise elindeki battaniyeyi örtmek üzere Chan'ın yanına doğru yürüyordu.
"Aptal, benden nasıl en değerli şeyimden vazgeçmemi istersin? Hem de benim koltuğumda böyle uyurken?"
Seungmin yanına çömeldiği bedenin saçlarını okşadı yavaşça. Onun bu hayattaki en değerli şeyi tam önündeydi işte. Sadece haberi yoktu,ama olsundu. Alışmıştı Seungmin. Uzaktan sevmenin yükünü ne kadar taşıyamasa da altında ezilmemeyi de öğrenmişti zamanla.
Derin bir iç çekip sağ gözünden akan yaşı sildi yavaşça. Sonra da ayağa kalkıp araştırmasına devam etmek için az önce Chan'ın oturduğu masaya doğru adımladı.
••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••
Diğer görevin gelmesine 3 gün kalmıştı. Magikós için düzenlenen baloya ise 1 gün.
Her yıl Magikós'un başında ve sonunda; gelişini ve birinciyi kutlamak için 2 kez balo düzenlenirdi. Yarışmaya katılan,katılmayan herkes davetliydi.
Han Jisung şu an ne mi yapıyordu? Ne giyeceğini seçmeye çalışırken yatağında oluşan kıyafet yığının altında boğularak ölmeyi bekliyordu,çünkü giyecek hiçbir şey bulamamıştı.
Cadı değil mi bu yapsın bir sihir dediğinizi duyar gibiyim ama aslında cadılar herkesin bildiği gibi sihirle her şeyi yapamıyorlar maalesef.
Jisung'un odasındaki koltuklarda oturan Hyunjin ve Felix ise ne yapalım dercesine birbirleriyle bakışıyorlardı. Felix olaya el atmazsa işin içinden çıkamayacaklarını anladığında beline bağladığı kırmızı fularından asasını alıp kıyafetleri Jisung'un üstünden çekti.
"Hey, bırak da öleyim Lix!"
Felix gözlerini devirdi ve elindeki fileli kazağı Jisung'un yüzüne fırlattı.
"Bunu giy altına da deri siyah pantolonunu veee hazırsın."
Jisung yapacak bir şeyi olmadığı için hızlıca giyinip arkadaşlarına kısa bir defile yaptı.
"Küçük tilkim olmasa sana yürürdüm Hanji."
Hyunjin'in cümlesiyle Jisung kendini beğenmişçesine gülerken,Felix ise kusma hareketleri yapıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Poisoned For You///Minsung
Fantasy(TAMAMLANDI.) Yeraltı dünyasının en inatçı ve zeki cadısı Han Jisung, en tehlikeli ve güçlü cadısı olan Lee Minho ile girmemesi gereken bir rekabete girer. Bu rekabetin sonucunda ise ne olacağını kimse bilmiyor, yıldızlar bile... TANITIMI ATLAMAYIN...