Tam iki gündür uyuyordu Seungmin. Çok kan kaybettiğinden olacak ki hayata tutunması da bir o kadar zor olmuştu. Chan ise tam tersi hiç uyumamıştı. Sürekli onun başında bekliyordu. Arada bir Changbin'le kimin kalması gerektiği hakkında tartışıyorlardı ama Chan bir saniye bile ayrılmamıştı uyuyan bedenin yanından.
Üçüncü günün gecesi yine yatağının başındaydı. Bir eliyle onun elini sıkıca tutmuş, diğeriyle ise yumuşak saçlarını okşuyordu. Derin bir iç çekti. Onsuz geçen günlerde daha iyi anlamıştı, gerçekten aşık olmuştu.
Elinin altındaki el hareketlenince Chan transtan çıkar gibi ışık hızında gözlerini Seungmin'in yüzüne doğru çıkardı fakat Seungmin gözlerini açmamıştı. Hareketlilik hissettiğine emindi. Heyecandan önce gülmüştü sonra ise gözünden birkaç damla yaş düştü. Onu kaybetme düşüncesi o kadar ağırdı ki şu iki günde.
Seungmin uyanmıştı fakat gözlerini açacak hali de konuşacak hali de yoktu. Elinin üstündeki sıcaklığı hissedebiliyordu. Bu kişinin Chan olduğunu da ezberlediği erkeksi kokusundan anlamıştı.
Acaba gerçekten ölmüş müydü? Ya da bilincini kaybederken Chan'ın söylediği şeyler aklının ona oynadığı bir oyun muydu? Kendini suçlu hissettiği için yanında oturuyor da olabilirdi.
"Seungmin..."
Chan ne diyeceğini bilemeyerek sadece adını söylemişti. Sesindeki pişmanlık çok belirgindi. Adeta sadece ismini söyleyerek özür diliyordu ondan.
Seungmin gülümsemek istedi o an. Onun bir suçu yoktu ki. Kimse kalbine söz geçiremiyordu sonuçta. Ne seven ne de sevilen.
Kalan tüm gücüyle işaret parmağını oynatarak Chan'ın avucuna sürttü. Bunun üzerine, parmağına ufak bir öpücük kondurmuştu büyük olan. Sonra da kafasını yatağa yasladı.
Bu şekilde geçen birkaç saatin ardından çan sesleri duyulmuştu odada. Chan başını kaldırıp tutulmuş boynunu ovarken hala huzurla uyuyan küçüğüne baktı. Çok geçmeden kapı çalınmıştı. Changbin, Seungmin'in uyanmadığını görünce asılan suratıyla yandaki koltuğa oturdu. Chan tam gitmesi için itiraz edecekti ki aklına gelen fikirle açtığı ağzını geri kapatmıştı.
"Ben birkaç saate dönerim, yanında kalacaksın değil mi?"
Changbin ters bakışlarıyla onu onayladı. Ne olursa olsun arkadaşına onca yıl eziyet çektirdiğini düşündüğü için bir türlü ona karşı olan siniri geçmek bilmiyordu. Chan hızlıca odadan çıkıp evine gitti önce. Soğuk bir duş alıp kıyafetlerini değiştirdi. Yüzünde oluşan gülümseyemeyle tekrar kendini dışarı atmıştı. Adımları nereye gideceğini iyi biliyordu.
••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••
Changbin gelen mırıldanma sesiyle anında Seungmin'in yanına damlamıştı. Seungmin acıyan boğazından dolayı yüzünü buruşturdu.
"S-su."
Sesinin oldukça kısık çıkmasına karşın Changbin anında bir bardak suyu dudaklarına değdirmişti. Arkadaşı uyanmıştı. O kadar çok korkmuştu ki. Bir ara Chan'ı dövmeye kalkışmıştı tekrar. Felix olmasa onu kimse durduramazdı da.
Seungmin güçlükle bir iki yudum su içtiğinde kendini çok daha iyi hissediyordu. Yavaşça gözlerini araladı. Changbin ona mutlu ama aynı zamanda kızgın gözlerle bakıyordu.
"Beni bırakıp nereye gitmeyi düşünüyordun acaba?"
Changbin Seungmin'e dikkat ederek kollarını dolamıştı. Seungmin de gözlerinden akan yaşlarla durumu el verdiğince karşılık verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Poisoned For You///Minsung
Fantasy(TAMAMLANDI.) Yeraltı dünyasının en inatçı ve zeki cadısı Han Jisung, en tehlikeli ve güçlü cadısı olan Lee Minho ile girmemesi gereken bir rekabete girer. Bu rekabetin sonucunda ise ne olacağını kimse bilmiyor, yıldızlar bile... TANITIMI ATLAMAYIN...