Bölüm 34

34 5 0
                                    

Çıktım o kapıdan. Kendimi dışarıya attım. Hızlıca ilk gelen taksiye bindim. Elbet ki aklımda yapacaklarımı düşünmekteydim. Eve girdiğim gibi odama geçtim. Dolabın kenarında duran valizi açtım. Kıyafetlerimi oraya koydum. Eşyalarımı toparladım. Saat elbet geç olmuştu. Bu saatte hiçbir yere gidemezdim. Sabahı bekleyecektim.
Ne borç ne de başka bir şey umrumda değildi. Artık bu evde durmayacaktım bu nedenle de Enese borcum felan olmayacaktı. Ve onu daha görmeyecektim. Çünkü onu her gördüğümde daha da çok bağlanıyordum. Aramıza ördüğü duvarları bu zamana kadar yıkmadıysa benim yapabileceğim hiçbir şeyde yoktu. Böyle olması gerekiyordu. İçeriye, salondaki masaya geçtim. Elime ufak bir kağıt ve kalem aldım. Enese en azından bunu bırakacaktım. Vedaları sevmezdim bu yüzden ona bunu daha farklı yollarla ulaştıracaktım. Ne kadar kalbim, kafamı karıştırsa da kendimi tutuyordum.

Enes, öncelikle her şey için teşekkür ederim. Ama ben artık gidiyorum. Gitmeliyim. Böyle gerekiyor. O evde kalmayacağım için de sana borcum felan kalmıyor. O günlerin dolmasını bekleyemedim. Çünkü her geçen gün sana daha çok bağlanıyordum ve bu yanlış. Olmaması gerek. Sen böyleyken, ben seninle kalamam. Bu birlikte geçirdiğimiz günler hatırına senden ufak bir şey istiyorum. Can ' a lütfen çok iyi bak. Onun için değiş. Onun için yaşa. Ve lütfen beni anla. Ben seni anlamak istedim. Sen izin vermedin. Kaçtın, kaçıyorsun. Ama ben yoruldum. Seni anlamaya çalışmak yordu beni Enes. Evet itiraf ediyorum, sevdim. Deli gibi sevdim seni. Yetmedi işte sevgim. Evet belkide bu sefer ben kaçıyorum. Neyse son olarak beni merak etme. Ki sen de hayatından gitmemi istiyordun belki de. Belki bir gün tekrar görüşürüz. İyi bakın kendinize.

Yazdığım kağıdı katlarken gözümden bir damla yaş düştü. Çabuk mu vazgeçiyorum ? Ama her geçen gün daha da o karmaşığın içine giremezdim.
Ufak bir kutu bulup içerisine evin anahtarını ve o mektubu koydum. Daha sonra son kez bu evde vakit geçirdim. Enesle birlikte kaldığım günü hatırladım. Yine o aklımdaydı. Gerçekten tüm hayatım onunla geçmeye başlamıştı. Bunun bir rüya olduğunu ve artık uyandığımı anladım.
Öylece uzanırken, uyuyakalmıştım. Gözlerimi o hiç istemediğim güne açtım. Kutu elimde kalmıştı. Doğrulup kendime gelmeye çalıştım. Elimi yüzümü yıkadım. Eşyalarımı genel olarak toplamıştım. Veda etmek istemiyordum. Bu yüzden Edayı telefonla arayıp gideceğimi haber verdim. Tabiki ilk hayır, dedi. Gidemezsin, dedi. Ama ona yorulduğumu açıkladım. Ne kadar üzülse de anlayışla karşılamıştı.

Ben küçükken, annem babam çalışırken benimle duran, her zaman yanımızda olan bir aile dostumuz vardı. Zeynep teyze. Ne kadar yaşı geçmiş olsa da hala çocuk gibi eğlenebilen bir kadındı. Özlemiştim onu ve onun yanına, İzmir'e gidecektim. Birikmiş biraz param vardı. Onu kullanacaktım. Daha sonra da düzgün bir iş bulup çalışacaktım.

Evden çıkmadan önce son kez terasa da çıktım. Derin nefes aldım. Etrafı seyrettim. Daha sonra taksinin geldiğini görünce aşağı indim. İlk olarak bu kutuyu Enese teslim etmem gerekiyordu. Oraya vardığımda direk bahçesine girmedim. Görünürde kimse yoktu. Biraz bekledim. Can elinde topla bana doğru koşuyordu. Ve kollarını kocaman açtı. Sarıldı.
" ELÇİNNNN! HOŞGELDİN." dedi heyecanla. Durgundum. Onunla keşke daha güzel günler geçirebilseydim.
" Hoşbuldum " dedim gülümseyerek.
" Biliyo musun? Abim benden özür diledi. Bir daha üzmeyecekmiş beni. Sende bizimle kalsana artık."
Ona bunu nasıl anlatacaktım bilmiyordum. Uzatmadım. Direk konuya girdim. Dan diye.
" Şey, Can, bak şimdi, ben gidiyorum. Şş ama sakın üzülme. Ufak bir işim var. Öyle düşün. Sonra tekrar senin yanına geleceğim tamam mı? " dedim. Omuzlarını silkti.
" Nereye gidiyorsun? Markete mi? " diye sordu.
" İzmir." diye cevap verdim.
" Gitmesen olmaz mı Elçin ? Hem gidenler hiç geri gelmiyor. Ya sen de gelmezsen? " dediği anda ben öylece kaldım. Hani insan konuşmak istese bile konuşamaz ya o durumdaydım. Ellerini tuttum.
" Söz veriyorum. Biz yine görüşeceğiz. Gözlerini kapatıp açacaksın ve ben geleceğim. Anlaştık mı? "
" Peki, anlaştık. " dedi zor da olsa.
Elimde ki kutuyu ona uzattım.
" Bunu abine verir misin? Ama özel. Yani hiç açmadan götür olur mu? "
Kafa salladı. Ona güveniyordum.
" Abim de evde yemek hazırlıyordu. Seni çağıracaktı aslında...yani gitmeseydin... "
Hiçbir şey olmamış gibi yemek yiyemezdim onunla. Bir yandan içim koş ve onunla ol. Ne olursa olsun yanında sue diyordu. Ama bir yandan da kaç diyordu işte.
" Sarılabilir miyim sana ? " diye sordum. Ve direk o sarıldı bana. Küçücük elleri ile. Ve artık gitme vaktiydi. Ondan adım adım uzaklaşırken aynı zamanda Enesten de gidiyordum.
Ve el salladım. Can ' da karşılık verdi. Ben gidene kadar orada öylece bekledi. Sahiden şu kısacık günler de Can nasıl benim içime bu kadar işlemişti ? Belki de kendimi onun yerine koyarak düşündüğüm içindi.
.
.
.
Otobüs terminaline geldim. Daha arabanın kalkmasına otuz dakika vardı. Valizimi bagaja koymuştum. Ben ise oralar da bir o yana bir bu yana yürüyordum. Aklımda bir sürü şey varken hepsinden kaçıyordum şu anda. Ne telefonuma ne de başka bir şeye bakıyordum. Sanki birinin bana seslendiğini duydum. Bilinç altıma iyice yerleşmişti. " Elçin, dur!" " ELÇİN "
Kafamda duyduğum o sesleri susturmaya çalışıyordum. Derin derin nefes almaya başladım. Omzumda bir el hissedince irkildim. Korktum.
Karşımda duruyordu. Gözlerimi ovuşturdum. Gerçekti. Enes gelmişti. Elinde o mektup. Sinirini yüzünden okuyabiliyordum. Bana derin bir şekilde baktı.
" Sen neden geldin? " diye sordum. Elinde ki mektubu bana uzatarak gösterdi sertçe.
" BU NE? " dedi.
" Mektup." dedim sakince. Dişlerini sıktı.
" Onu anladım. Ama neden bu mektup ? Neden gidiyorsun? Gidemezsin." dedi. Gözlerimi kısarak baktım ona anlamsızca.
" Gidemezsin derken? Gidiyorum ama."
" DELİRTME BENİ ELÇİN." dedi. Aşırı sinirlenmeye başlıyordum. Kendisi haklıymış gibi konuşuyordu resmen. Kendimi tutamayıp bağırarak konuşmaya başladım.
" SEN ŞAKA MISIN YA ? Dün olanlar, benden sakladıkların, tavırların, korkaklığın... Daha sayayım mı? "
Sustu.
" Sen benden bir şey sakladığın her gün ben de senden uzaklaştım. Ben yaralarımızı birlikte saralım dediğim de boş gözlerle baktın. Hep bizden olmaz dedin, imkansızı başarırız demedin. Kaçtın. Ben ise üzüntümü seninle paylaştım. Sana yaslandım. Sana bıraktım kendimi. Keşke..."
Sözümü yine kesti. Parmağını dudaklarıma götürdü.
" Bitirme cümleni. O cümlenin sonunu biliyorum, yapma. Keşke deme. "
Son beş dakika kalmıştı. Gitme vaktiydi. Ondan ayrılma vaktiydi.
" Enes, ben gidiyorum. " dedim ilerlemek üzereyken. Arkamdan seslendi sakince.
" Gitme, benimle gel Elçin."
Olduğum yer de durdum.
" Açıklayacağım sana. Sonra istersen gidersin. Ama lütfen şu an gitme. Bana böyle bir veda anı yaşatma."

Otobüse koştum. Şöföre bagajdan valizimi alacağımı söyledim. Hızlıca hareket ettim. O an içimden onu yapmak gelmişti. En azından biraz ertelemiştim gitmeyi. Beni karşı tarafta bekliyordu. Ellerini arkasına almış, dimdik duruyordu. Yanına doğru ilerledim. Valizi arabasına yerleştirdi.
" Ne açıklayacaksan çabuk olursan sevinirim." dedim net bir şekilde. Arabayı çalıştırdığında konuşmaya başladı.
" Seni evine bırakayım orada konuşuruz."
" O eve gitmiyoruz. Orası benim evim değil artık. Anahtarı teslim ettim sana." dedim. Öyle her denilene evet diyen bir yapım yoktu.
" Peki " dedi kafa sallayarak.
Direkt Enesin kendi evine geçmiştik. Can ' ın okulda olduğunu söyledi. Daha sonra bahçesinde ki sandalyelerden birine oturdum. Ne söyleyeceğini merak ediyordum.
" Kahve? " diye sordu.
" İstemiyorum." diye cevap verdim.
" Artık söylesen? "
İçerdeki leptobu alarak geldi yanıma. Açtı ve bir flaşh taktı.
" O gün. Delirdiğim gün. Bana kızdığın, tokat attığın gün öğrendim işte bunu." dedi videoyu başlatarak. Ne videosu olduğunu anlamadım. Kalitesi kötü olsa da dikkatlice izlemeye başladım.
Bir adam, bu açıdan yüzü tam belli değildi. Geldi. Arabanın ön tarafını açtı. Bir şeylerle uğraştı. İyice inceledi.
Gözlerimi ovuşturdum. Tekrar baktım. Bizim araba. O gün. Kaza günü. Her şey gözümün önüne geliyordu.
Adamın yüzü netleşti. Oğuz. Bu o. Gerçekten o. Yok yanlış görüyorum belki de. Ya da kabus bu. Evet uyanacağım birazdan.
.
.
.
Şu an her şey gerçekti. Enese baktım. Sonra tekrar videoya. Tekrar etrafa.
" Frenleri bozmuş. Ve baban da o yüzden..."
" SUS " diye atladım sözüne. Ellerim gözlerime gitti. Gözlerimi kapattım. Bunlar gerçek olamazdı. O mu? Onun yüzünden mi? Benim annem, babam onun yüzünden ölmüştü. Çıkarmıyordum şoktan. Hala kabus olduğunu düşünüyordum.
" Sakin ol. " dedi elimi tutarken. Tepki vermedim. Ellerimi çektim. Etrafa boş gözlerle bakıyordum.
" O, demek, o yani. Onun yüzünden her şey."
Olanları, öğrendiklerimi, idrak etmeye çalışıyordum. Ellerim titriyordu. Ayağa kalktım. Dengemi kaybettim bir an. Tutundum masaya.
" Elçin " dedi korkuyla.
" Gideceğimi düşünmesen söylemeyecektin."
" Gözlerimin içine baka baka yalan söyleyecektin. "
Hayal kırıklığı ile yüzüne bakıyordum.
" Kötü bir şey yapmadan korktum. Gidip ona zarar verebilirdin. Ve o seni de yaşatmazdı. "
" BEN ŞU AN YAŞIYOR MUYUM SANKİ ? ÜSTÜMDE BİR TOPRAK EKSİK. " diye bağırdım. Ellerimle ittirdim onu. Masanın üstünde duran araba anahtarını hızlıca aldım. Arabaya koştum. Daha fazla burada kalmak istemiyordum. O şerefsiz Oğuzun yanına gidip onu kendi ellerimle öldürecektim.
" ELÇİN "
" SAÇMALIYORSUN "
" İN ŞU ARABADAN! "
" İNER MİSİN? "
Enesin sesi kulağıma geliyordu. Ama kendi kafamdaki sesler hepsinin önüne geçiyordu. Arabayı çalıştırdım hızlıca. Gaza bastım. Evin bahçesinden çıktım ilk olarak.
Böyle yollarda pek araba kullandığım söylenemezdi. Ama şu an hiçbir şey aklıma gelmedi. Başıma ağrılar giriyordu. Kafamın içinde o kaza anı ve bunun o adamın yüzünden olduğu dönüp dolaşıyordu.
Arabanın ön camına bir top çarptı galiba. Kendimde değildim. Aşırı hızlı sürüyordum arabayı. Ama o hızı durduran bir şey oldu. Çok kötü bir şey. Fren sesi. Kulağıma gelen o bağırış.

Karanlık Gecenin Aydınlık SabahıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin