8.Bölüm

5K 163 86
                                    



İstediğiniz bir şarkı ile birlikte okuyun lütfen..


Yavaş ve bir o kadar da yavaşlatılması mümkün olmayan adımlarımla yürüyor, yürüyor, yürümeye devam ediyordum. Attığım her bir adımda yerdeki zeminin soğukluğunu daha da fazla hissediyordum. Ayak parmaklarımdan başlayıp dudaklarıma öpücükler konduruyordu yerdeki zeminin soğukluğu. Üşüyordum. Hemde gereğinden fazla. İstediğim kişiyi sonunda elde edebilecektim. Peki o halde neden üşüyordum? Nereden geliyordu bu soğukluk? Nereden geliyordu bu ürperti?


Attığım her bir adımda birazcık daha yaklaşıyordum amacıma. Lakin korkuyordum aynı zamanda. Korkmalıydım da zaten. Neticede o Daemon Addis'ti. Ne yapacağını asla kestiremediğim, içindekilerini göremediğim tek kişiydi. Bu yüzden de korkuyordum işte. Onu asla anlayamıyordum. Anlayamadığım için de hem korkuyor hem de büyük bir istek duyuyordum ona. Onu ilk gördüğüm, dudaklarını ilk hissettiğim andan beri daima onu istedim. Onu her şeyi ile kabul edeceğimi söylemiştim. Gerçekten de yapabilecek miydim? Onu her şeyiyle kabul edebilecek miydim?


Merdivenleri çıktıktan sonra aynı Purgatory'de ki gibi büyük bir siyah kapı çıkmıştı karşıma. Kapının önüne geldiğimizde durdu. Gözlerimin içinde baktı ve şeytani bir şekilde gülümsemeye başladı. Aynı zamanda da dudaklarını, dişlerini ısırmayı ihmal etmeyen Daemon Addis benim çoktan yutkunmama ve başımı önüme eğmeme sebep olmuştu. Yere eğmiş olduğum başımı yukarı kaldırmış olan Daemon Addis ve dudaklarını aralayarak


D: Korkuyorsun. Bakir'sin öyle değil mi?


A: Evet. Bakir'im.


D: Daha iyi.


Der demez siyah kapının yanında bulunan ekrana baş parmağını batırdı ve kapı açıldı. Kapı açılır açılmaz gözlerimi kapatmıştım. İçeride ne olduğunu, beni neyin beklediğini çok merak ediyordum. İçimde tarif edemediğim bir dürtü gözlerimi kapatıyor ve odanın içindekileri görmeme izin vermiyordu. Fakat görmek zorundaydım. Açmalıydım gözlerimi. Eğer açmazsam her zaman korkak olmaya mahkum olurdum. Bunu istemiyordum. Korkmak istemiyordum. Beni bekleyen şey her neyse cesur olmalıydım. Bu yüzden de yavaşça gözlerimi açtım ve gözlerimi açar açmaz olduğum yerde donakaldım. Bu? Bu nasıl bir odaydı böyle? Daha önce hiç böyle şeyler görmemiştim.


Oda tam anlamıyla siyah ve bordonun esiri altındaydı. Bildiğim bilmediğim tüm oyuncaklar o iki renge göre dizilmişti. Dört ya da beş çeşit kırbaç vardı. Her biri farklı bir şekil ve boyuttaydı. Kaz ve tavus kuşu tüyleri sırayla asılmıştı. Dörtlü ve beşli kelepçeler bordo renkli duvarda asılı dururken, siyah zımbalı deri direkler de kelepçelere eşlik ediyordu. Bunlar sadece buz dağının görünen kısmıydı. Bir de buz dağının görünmeyen bir kısmı vardı. Bilmediğim nice oyuncaklar vardı ve ben bu oyuncakların ne işe yaradığını bilmiyordum. Bilmek istiyor muydum? Tanrı şahidimdir ki cevabını kendim dahi bilmiyordum. 

Daemon ise yavaş adımlarla bir elimi tutmuştu. Bordo renkli oval bir kafes şeklinde olan yatağa doğru yürüyorduk. Yatağın ucuna geldiğimizde ise durdu. Yavaşça üzerimdeki tişörtü çıkardı. Aynı yavaşlıkta pantolonumu da çıkarmıştı. Sadece baksır ve çoraplarımla karşısında dikilirken neredeyse kırmızının her bir tonuna girmiştim. Tanrı'ya şükürler olsun ki odanın rengi bordoydu ve ışıklandırması da o renklerdeydi. O yüzden de yüzümdeki kızarıklıklar belli olmuyordu. Daemon ise oldukça ciddi görünüyordu. Her zamankinin aksine. Onun bambaşka bir yüzünü görüyordum şu an. Oldukça şaşırtıcıydı. Demek ciddi olduğunda böyle görünüyordu. Lanet olsun! Bu durumdayken bile onu çok çekici buluyordum. Kesinlikle hastaydım ben. Sorunlarım vardı kesin.

SENİ BIRAKMAYACAĞIM 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin