Multimedyadaki şarkı ile birlikte okuyun lütfen..
Neydi bu içimde dolup taşmaya başlayan hisler?
Lanet olsun kalbim!
Kalbim çok acıyor.
Gibi bir şey söylememi istediğinizi duyar gibiyim. Üzgünüm ama sanırım bu dileğinizi yerine getiremeyeceğim. Zira kalbimin acıdığı falan yok çünkü. Haa sinirlerim bozuldu mu? Belki. Kıskandım mı? Yani, şöyle böyle. Fakat sadece bundan ibaretti hissettiklerim. Kalp ağrısı mı? Maalesef elimizde o ağrıdan pek kalmadı. İsterseniz size biraz karın ağrısı, migren ağrısı, fıtık ağrısı ya da istifra sonrası oluşan ağrılardan verebilirim? Ne dersiniz?
Aşk dediğimiz bu karmakarışıklığa henüz sahip olamayanlardanım. Zaman isterdi, emek isterdi, hırs, istek, tutku ve en önemlisi de azim isterdi. Lakin ben bunların hiçbirisine sahip değildim. Ne yeterince zamanım, ne emek verecek gücüm, ne hırsım, ne isteğim, ne tutkum ve en önemlisi ne de azmim vardı. ''Yaşamak için yaşamak'' Dediğimiz bir olay var ya, hah! İşte bende tam da onu yaşıyordum. Bu yüzden de Lufian gibi birine yenilmeye niyetim yoktu. Amacını biliyordum. Ne istediğinin farkındaydım elbette. Beni kendine kör kütük aşık etmek istiyordu. Beni onsuz yapamayacak hale getirmek istiyordu. Onu istememi ve bana sahip olmasına izin vermemi istiyordu. Lakin çok beklerdi.
Oyunu kurallarına göre oynamak lazım öyle değil mi?
Hareket etme kabiliyetimi yitirdiğimden dolayı beni şah ettiğini sanan Lufian'a şeytani bir şekilde gülümseyip, adının Jamie olduğunu öğrendiğim (Lufian sebepsizce onun adını haykırıyordu. Sinirleneceğimi düşünmüş olmalı. Daha çok bekler.) çocuğa iyice sokulmuş, köprücük kemiklerini yavaş darbelerle ısırmaya başlamıştı. Gözlerini gözlerime sabitler sabitlemez hareketlerimi incelemeye başladı. Bir şeyler arıyordu bende. Bir tepki bekliyordu açıkçası. Sinirlenmemi ve ani bir hareketle Jamie'yi yere serip, onu tekmelememi falan bekliyordu. Ya da arkamı dönüp gitmemi ve giderken birkaç kez arkama bakmamı da istiyor olabilirdi. Çünkü giden kişi ne yaşarsa yaşasın arkasına dönüp bakıyorsa eğer seni yaşanılan her şeye rağmen istiyor demektir ve bunu herkes bilir.
Farklı bir hamle yapıp, onun şahını mat etmek zorundaydım.
Zafer onun olmamalıydı, eğer onun olursa sıkılırdı. Benden bekledikleri vardı. Zor olanı seviyordu. Bir yandan kolay lokma olmamı istiyor, bir diğer yandan da kolayken bile zor olmamı istiyordu. Gözleri vücudumun her bir zerresini atlamadan geziyordu. Bir işaret bekliyordu benden.
Eh madem öyle, istediğini ona vermenin zamanı geldi.
Şahı mat etmenin zamanı geldi. Ama farklı bir şekilde.
Derin bir nefes alıp, bir süre göz kapaklarımı aşağıya indirdim. Aldığım derin nefesi boşluğa yollar yollamaz içimden beşe kadar saydım. Beş olduğunda ise gözlerimi açıp, onları izlemeye başladım.
Evet. Gözlerimi ayırmadan, şeytani bir şekilde gülümseyerek izledim onları.
Lufian'ın ellerini Jamie'nin vücudunda gezdirişini, onun dudaklarını hunharca öpmesini (neyse ki Fransız öpücüğü değildi), kulaklarının arkasını ısırmasını ve boyun girintisini emerek öpmesini. Şeytani gülümsememe ara vermeden ve istifimi bozmadan onları izlemeye devam ettim. Onu izlediğimi fark eden Lufian ise yavaşça gözlerini benden kaçırdı ve bakışlarını Jamie'ye sabitledi. Fakat eli ayağına dolaşmış gibiydi. Bana belli etmemeye çalışıyordu ama bunu hissedebiliyordum. Onu tanıyordum çünkü. Her bir hareketin, her bir bakışın, her bir cümlenin ne anlama geldiğini biliyordum. Rol yapmasına imkan yoktu. Anlayabiliyordum çünkü. Ne kadar yetenekli olursa olsun, ne kadar inandırıcı olursa olsun (ki bazen cidden inandırıcı olabiliyor) eninde sonunda anlayabiliyordum hakikati. Daha fazla saklayamıyordu çünkü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SENİ BIRAKMAYACAĞIM 2
RomanceSiz hiç başlı başına ''İmkansız'' olan birisine aşık oldunuz mu? Okyanus misali derin olan mavilerin'de boğulmak istediğiniz? Sigaradan nefret ettiğiniz halde sigarasını her içine çekişinde ''Ne olur nefesini yüzüme üfle'' Diye Tanrı, Buda ya da he...