tAKİDA - Purgatory eşliğinde okuyun lütfen..
Derler ki...
Sonsuza dek değişmeyecek olan aydınlık ve karanlığın içinde şeytanlar meleklerle dans etmeye başlar. Her zaman merak ederdim bu sözün anlamını. Lakin küçük olduğumdan mı? Yeterince erdemli olamadığımdan dolayı mı? Bilinmez bir türlü çözemezdim bu sözü anlamını. Bu yüzdende o zamanlar balıkçı düğümüne benzetirdim bu sözü. Çözülmeye çalıştıkça daha çok düğümlenen, bir sonu olmayan. Son zamanlarda yaşadığım yeni tecrübeler ve bir ilk olan aşkı yaşadığımdan ya da yaşadığımı sandığımdan beri anlıyordum artık bu sözü. Karanlık karanlıktı, aydınlık ta aydınlık. Karanlık aydınlığın yokluğundan ortaya çıkardı. Karanlık yoktu. Aydınlık ise karanlığın yokluğunda ortaya çıkardı. Yani aydınlıkta yoktu. Kısacası birini istiyorsan ötekini feda etmeliydin. Çünkü ikisinin bir arada olmasının hiçbir yolu yoktu. Bir imkansızdı. Karanlık ışığa, ışıkta karanlığa aşıktı. Kavuşabilmelerinin hiçbir yolu yoktu. Tıpkı şeytan ile meleğin dans etmesi gibi. Tıpkı içten içe şeytanın meleğe, meleğinde şeytana olan aşkı gibi.
Ancak hayallerinde dans edebilirdi. İmkansızlığın içinde. Kim bilir belkide Araf'ta. O halde benim de aşkım bir hayal ürünü müydü? Bir sanrıdan mı ibaretti her şey? Daemon saf karanlıktı. Bense aydınlık. Kavuşabilir miydik birbirimize? Sonsuza kadar sürdürebilir miydik bunu? Ben her ne kadar onun için her şeyi yapabilecek kadar cesur, onun yokluğunda ise intihar edebilecek kadar korkak iken. O benim için her şeyi yapabilecek kadar cesur olabilir miydi? Bunun bir yolu var mıydı? Yoksa buda mı sanrıdan ibaretti?
Bir yandan arabanın arka koltuğunda en sevdiğim şarkılardan biri olan Purgatory'i dinliyor bir yandan da dinlediğim şarkının sözlerinden etkilenerek hayaller alemine dalıp gidiyorum. Bu şarkı benim için çok özledi çünkü onu ilk gördüğüm zaman Daemon bu şarkıyı dinliyordu. Benim gibi klasik sever bir insana göre bu şarkı oldukça fazlaydı. Lakin neden bilmiyorum ama ilk dinlediğim andan beri delicesine sever olmuştum bu şarkıyı. Sanki bu şarkı onun için yapılmış gibiydi. Her bir sözünde bir anlam, bir Daemon gizliydi.
Yıldızlar yok oldu, ay ışığı yok oldu.
Güneş ışığı, yağmuru düşürüyor.
Kaçmak için sıra bana geldi.
Şarkının sözlerini duyar duymaz gökyüzüne baktım. Gerçekten de yıldızlar yoktu. Ay ışığı da yoktu. Siyah bulutlar yıldızların ve ayın etrafını kuşatmıştı. Oldukça kasvetli bir gece olacak gibiydi. Lakin ben yine de gülümsemeden duramıyordum. Çünkü ne zaman arkamı dönsem Daemon'un siyah Mercedes'i ile karşılaşıyorum ve onun şu anda bizi takip ediyor olması, birkaç dakika sonra bizim evimizde bizimle yemek yiyecek olması, daha da çok gülümsememe ve içimin kıpır kıpır olmasına sebep oluyordu. Daemon pek çok kez bizim evimize gelmişti evet lakin hepsi iş içindi. Daha önce hiç iş dışında geldiği olmamıştı. Ne zaman iş ile ilgili konuşsalar ben her zaman kendimi geri plana atmak zorunda kalıyordum ve bu benim işime gelmiyordu. Onunla konuşmayı çok istiyordum çünkü. Lakin bugün iş dışında bir şeyler konuşacakları ilk yemek olacaktı ve söz hakkı bana da gelecekti. Heyecanlıydım o yüzden. Bir an önce eve varıp onunla konuşmak için sabırsızlanıyordum.
Nihayet eve vardığımızda bir hışımla koşarak merdivenleri çıktım. Aynada kendime baktım. Lanet olasıca Daemon Addis'in üzerinden yine seksilik akıyordu ve bende ona kaybetmemeliydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SENİ BIRAKMAYACAĞIM 2
RomanceSiz hiç başlı başına ''İmkansız'' olan birisine aşık oldunuz mu? Okyanus misali derin olan mavilerin'de boğulmak istediğiniz? Sigaradan nefret ettiğiniz halde sigarasını her içine çekişinde ''Ne olur nefesini yüzüme üfle'' Diye Tanrı, Buda ya da he...