20.Bölüm

4K 155 114
                                    




Multimedyadaki şarkıyla birlikte okuyun lütfen..


Yavaş adımlarla Daemon'ın arabasına doğru yürüyordum. Adımlarımı daha da yavaşlatmaya çalışıyordum. Lanet olası doktorlar durumumun çok iyi olduğunu söylemişlerdi. Dameon ise ''iyi'' lafını duyar, duymaz gülümsemesini şeytanileştirmiş ''Eh, o halde biz gidelim. Anthony'in (bana) yapması gereken şeyler var. Öyle değil mi? Anthony.'' Diye imalı bir şekilde konuşmuştu. Lanet olsun! İmayı anlamamak için aptal olmak lazımdı ve kahretsin ki ben aptal değildim. Keşke aptal olsaymışım. Hiçbir şeyden anlamamak kadar güzel bir şey olabilir miydi? Aptallar çok şanslı. Ne güzel hiçbir haltı bilmiyorlar.


Kendi kendime söylenirken, Daemon arabasının önünde bekledi. Adımlarımı daha da fazla yavaşlatmak isterken birden Daemon'ın bıçak misali keskin olan gözlerinin, gözlerimde gezindiğini hissettim. Bu Daemon'ın ''Daha ne kadar beni bekleteceksin?'' Deme şekli olmalıydı. Cody amcamın ne dediğini gözlerinden anlayabiliyordum. Sanırım Daemon üzerinde birazcık daha çalışmam gerekecek. Daha kötü şeyler de söylüyor olabilirdi. O yüzden de mecburiyetten adımlarımı hızlandırmak zorunda kalmış, ön koltuktaki yerimi almıştım. Daemon ise yeni yakmış olduğu sigarasından bir nefes çekti. Çektiği dumanı bir süre içinde tuttu ve yavaş bir şekilde içindeki dumanı dışarıdaki karanlığa doğru üfledi. Sigarasını söndürdükten sonra ise arabaya bindi ve arabayı çalıştırdı. İkimiz de konuşmuyorduk ve bu sessizlik beni iyice korkutmaya başlamıştı. İzbe bir patika, hızlı sürülen bir araç, Daemon, sessizlik ve benim genişlemeye devam eden engin hayal gücüm. İnanın bana neler düşündüğümü tahmin dahi edemezsiniz. Ya da edersiniz, bu sizin hayal gücünüze bağlı.


Daemon ise bir yandan araç kullanıyor bir yandan da cebinden çıkartmış olduğu telefonuyla bir numarayı çeviriyordu. Numarayı çevirdikten sonra telefonunu kulağına götürdü, bir süre bekledi ve ''Mekanı boşalt'' Deyip gözlerini gözlerimde gezdirdi. Sesli bir şekilde yutkunduğumda ise şeytani bir şekilde gülümsedi ve ''Misafirim var!'' Diye ekledi. Dudaklarını yalamayı da ihmal etmeyen Daemon Addis, çoktan başımı önüme eğmeme ve parmaklarımla oynamama sebep olmuştu. Telefonunu kapatıp direksiyonun yanında bulunan küçük bir bölüme koyduktan sonra, bu sefer dişlerini göstererek gülümsemişti.


Evet başımı önüme eğmiş olmama rağmen, yinede onu dikizleyebiliyordum.


Daemon ise onu dikizlediğimi bildiği halde, hala araç sürmeye ve gülümsemeye devam ediyordu. Harika. O bana baktığında ben utançtan başımı önüme eğeyim, sesli bir şekilde yutkunayım, nefes alış veriş düzenim bozulsun, o sanki hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam etsin. Ne kadar güzel.


Ben söylenmeye devam ederken, Daemon aracını durdurdu. Sanırım gelmiş olmalıydık. Etrafta kimseler yok gibi görünüyordu. Gerçekten de yalnız mıydık? Hiç mi kimse yoktu? Yok ya, vardır birileri herhalde. O kadar da değildir. Daemon önde, ben arkada yürümeye başlamıştık. Adımlarımı daha da yavaşlatabilmemin bir yolu olsaydı keşke. Olsaydı da yapabilseydim. 


Daemon ise arkasını döndü ve yine gözlerini gözlerimde gezdirmeye başladı. Sanırım adımlarımı daha da fazla yavaşlatabilmemin bir yolu yoktu. Derin bir nefes aldım ve adımlarımı biraz daha hızlandırarak yürümeye başladım. ''Purgatory'e hoş geldiniz'' Yazısını ve altında yazan ''Mahzen'' isimli, daha önceden de girdiğim odaya girdik. Daha önce bu odaya Daemon'ın başını belaya sokmasını önlemek için girmiştim, şimdi de kendi başımı belaya sokmuştum. 

SENİ BIRAKMAYACAĞIM 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin