Yağmur ...
Usul usul değiyordu cama. Ses çıkartmaksızın. Yavaş ve temkinli bir şekilde. Cama her bir değişi farklı, farklı notalar demekti benim için. Adeta müzik gibiydi.
Puslu ve kapalı havaları sevmeyen ben nedense yağmuru çok seviyordum. Daha çok yağmurdan sonraki gök kuşağını seviyordum. Çünkü pırıl pırıl ve renkleriyle bana huzur veren gök kuşağını görebilmem için yağmura katlanmam gerekiyordu. Kim bilir? Belki de yağmuru bu yüzden çok seviyordum. Arkasından getirdiği güzelliği görebildiğim için. Kim bilir? Belki de göz yaşlarımı sakladığı için seviyordum yağmuru ya da tüm günahlarımdan arındırdığı için seviyordum. Kim bilir? Belki de bana onu hatırlattığı için seviyordum yağmuru. Ah o zamanı hatırlıyordum da ...
Onunla ilk babamın şirketinde, babamın karşısında sigarasını dudaklarına götürdüğü ve sadece bu hareketiyle bile beni tahrik ettiği anda tanışmıştım evet. Lakin onu ilk gördüğüm an o an değildi. Onu ilk böylesine hafif ve müzik gibi yağan yağmurda sırtımdaki sırt çantasını çıkarıp ıslanmamak için başımın üstünde tuttuğum zaman görmüştüm onu. Çevrede bulunan herkes bende dahil hepimiz yağmurdan kaçmaya çalışıyorduk. Tanrı aşkına burası New York. Burada çok sık yağmur yağar ve yazın bile burası en fazla 30 derece falandır. Şu anda kışın ortasındayız ve sıcaklık neredeyse -10 derece. Yani herkesin kaçması en normal olan şey. Lakin o herif kaçmıyordu. Neden kaçmıyordu ki?
Yoksa? Yoksa o herife bir şey mi olmuştu? Hemen koşar adımlarla yağmurun altında bir bankta oturmaya devam eden herifi incelemeye başlamıştım. Oldukça iyi görünen bu herif kulaklık takmış müzik dinliyordu. Boşuna endişelenmiş olmam bir yana, bir de boşu boşuna yağmurun altında ıslanmıştım. Geri dönmeliydim. Ama nedense geri dönemiyordum. Daha çok, daha çok izlemek istiyordum onu. Alnına ve omuzlarına düşen sarı saçlarıyla mükemmel görünüyordu çünkü. Takım elbisesi ise yağmurdan dolayı vücuduna yapışmış ve kaslarını ortaya çıkarmıştı. Vay canına . Bu herif her kimse eğer hayatının yüzde 95'i spor salonlarında geçiyor olmalıydı. Hatta belkide daha da fazlası. Bu kadar çok kası başka türlü elde edemezdi çünkü. Birden aklıma babam Ted'in babam David ile tanıştıkları ilk an geldi. Kim bilir? Belki bende onlarınkine benzer bir aşk yaşayabilirdim. Ah bu ne kadar da güzel olurdu. Acaba gerçekten de bu herif benim ileride sevgilim olabilir miydi? Babam Ted her zaman geleceğin ne getireceğini bilemezsin derdi. Evet geleceğin ne getireceğini bilemezdik. Hiç birimiz.
Yavaş adımlarla ona doğru yaklaşmaya başlamıştım. Deli cesareti miydi? Yoksa içimdeki adrenalinin dışarı patlaması mıydı? Bilmiyordum. O an kendimi tutamadım ve kendimi onun dudaklarına küçük bir öpücük kondururken buldum. Öpücük oldukça küçük ve masumdu. Gözlerini açması neredeyse mümkün değildi. O yüzden de kendimden emin bir şekilde arkamı dönmüştüm ve tam gideceğim zamanda beklediğim en son şey kolumun sertçe tutulup beni kendisine doğru döndüren bir çift öfkeli mavi göz ile karşılaşmamdı. Olduğum yerde donakalmıştım. Bu nasıl olabilirdi? Onun gözlerini açmaması gerekiyordu. Lanet olsun! Ne halt yiyeceğim ben şimdi? Utançtan kırmızının envai çeşit tonlarına girdiğime mi yanayım? Yoksa karşımda neredeyse tüm gücüyle kolumu kaldıran ve gözlerinden de neredeyse ateş fışkıran bir herif tarafından az sonra öldürülecek olmama mı yanayım? Bilemiyordum. Korkuyordum. O kadar çok korkuyordum ki. Korkudan titremeye başlamıştım. Bana ne yapacaktı?
Tekme tokat dövecek miydi beni? Yoksa? Yoksa? polise mi şikayet edecekti? Ya da daha kötüsü havanın soğukluğuna aldırmadan beni çırılçıplak bırakıp öyle mi dövecekti? Neden hala bana bakmaya devam ediyordu ki? Böyle yapmamalıydı. Çünkü onun gözleri çok farklıydı. Daha önce mavinin hiç böyle bir tonu olabileceğini düşünmemiştim. Bu ton oldukça farklıydı. Yoksa kızgın olduğu için mi böyleydi? Bilemiyordum. Gözlerinin içine her bakmaya çalıştığımda daha da bir korkuyor, onun bıçak misali keskin olan ve eğer uzun bir süre bakmaya devam edersem beni parçalayacakmış gibi olan gözlerine bakamıyordum. Lakin yine de bakmaya çalışıyordum. Anlaşıldı ben kesin canıma falan susamıştım. Yoksa neden hala kaçmaya çalışmıyordum ki? Kendimi toparlamam ve bir an önce kaçmam lazımdı . Olağan gücümle kolumu çekiştimeye çalışmıştım. Lakin kolumu kurtarabilmem neredeyse imkansızdı. O fazla güçlüydü. Kolumu kurtarmaya çalıştığımı anlamış olan bu herif. Kolumu birden bıraktı ve bırakır bırakmaz yere düştüm. Ayağa kalkmıştı ve gözlerini gözlerimde gezdirmeye başlamıştı. Eliyle çenemi kavramış ve dudaklarını aralayarak.
D: Benim gibi birini öpebildiğine göre hakkını vermeliyim bücür. Epey cesaret varmış sende.
Çenemi tutan eline vurup olağan gücümle koşmaya başlamıştım. Yağmurun şiddetine aldırmadan, arkamda bıraktığım herife aldırmadan sadece koşuyordum. Neden o herifi o an öpmüştüm ki? Derdim neydi benim? Lakin bildiğim tek şey her ne kadar korkmuş olsam da yine de bir kere daha, son bir defa bile olsa yine de o dudakların tadına bakmak istiyordum. Eve varır varmaz evde kimsenin olmamasından istifade ederek babalarım eve gelene kadar kendimi odama kapatmıştım. Bir elim dudaklarımda öteki elim ise onun sıktığı kolumdaydı ve her ne kadar korkmuş olsam da yüzümdeki gülümsemeyi durduramamıştım. Gözlerimi kapatmış ve o anı defalarca hayal ederek uyuya kalmıştım. Bir hafta boyunca neredeyse her gün aynı banka onu görmek için oturmuş ama onu orada bulamamıştım. Oldukça kötü bir ruh halindeydim. Onu görmek istiyordum, bıçak gibi keskin olan gözlerine bakmak, ona söylemek istiyordum. Lakin bir daha onu göremeyecektim orası kesindi. Geleceğin ne getireceğini bilemezsin derdi babam Ted. Lakin ben biliyordum. Onu bir daha asla göremeyecektim bundan emindim.
Birden telefonum çaldı ve babam David çalışma masasının üzerinde bulunan bir dosyayı onun şirketine getirmemi ve müşterinin onu odasında beklediği için acele etmemi söylemişti. Bende hemen dosyayı çantama koymuş, koşar adımlarla taksiye atlamış, hemen şirkete varmıştım. Asansöre binip kapıyı açar açmaz en son beklediğim şey ise tekrar onunla, onun bıçak misali keskin olan gözleriyle karşılaşmamdı. İşte tam da o an anladım babamın ne demek istediğini. Gerçekten de geleceğin ne getireceğini bilemezdi insan.
Şimdi ise pencerenin kenarına geçmiş , elimde kahve ile yağmurun cama değişini izliyor, yine ve yine onu düşünüp onu kendime aşık etmenin planlarını yapıyordum. Babamın anlattığına göre o sıradan birisi değildi. Dünyanın en zengin insanlardan birisinin olmasının yanı sıra o ''Purgatory'' yani Araf denilen uyuşturucunun ve seksin eksik olmadığı ama aynı zamanda gizemli olan sürekli ünlü insanların takıldığı mekanın da sahibiydi. Biseksüel birisiydi Daemon Addis ve babamın dediğine göre onun için kız ya da erkek fark etmezmiş. Sadece onu tatmin etmesi yeterliymiş. O halde beni neden reddetti ki? Onu tatmin edemeceğimi mi düşündü? Yoksa bücür olduğum için mi benimle ilgilenmedi? O halde ne yapmam gerekiyordu? Onun gibi birisini etkilemem için ne yapmam gerekiyordu? Onun benim olmasını sağlamam için ne yapmam gerekiyordu? Aslında yapılacak tek bir şey vardı. Biliyordum.
Oraya gitmeliydim. Onun oraya ait olduğu ve benim oranın yanından bile geçemeyeceğim bir yere gitmeliydim. İmkansız olan bir yere gitmeliydim. Yaşam ile ölümün arasında olan bir yere gitmeliydim.
Araf denilen bir yere.
SEVGİLİ OKURLARIM. NİHAYET ÜŞENGEÇLİĞİM BENİ TERK ETTİ VE İKİNCİ BİR BÖLÜMLE DAHA SİZLERLE BİRLİKTEYİM. SİZE DAHA ÖNCE DE SÖYLEMİŞTİM İLK İKİ YA DA ÜÇ BÖLÜM KARAKTERLERİ TANITMAK AMACI İLE YAZILACAK ASIL HEYECAN İSE BUNDAN SONRAKİ BÖLÜMLERDE ORTAYA ÇIKACAK. ÇÜNKÜ HEPİNİZ AZ ÇOK KARAKTERLERİN NASIL BİR TİP OLDUKLARINI ÇÖZDÜNÜZ. GERİYE BİR TEK SİZİ ŞAŞIRTMAK KALACAK . EH O DA BENİM İŞİM . DAHA ÖNCE DE SÖYLEMİŞTİM. BENİM İKİNCİ KİTAP GİBİ BİR FİKRİM KESİNLİKLE YOKTU AMA BİR İKİ SEVİMLİ OKURUM. İKİNCİ KİTAP İÇİN ÇOK ISRAR ETTİLER VE BENDE ONLARI KIRMAK İSTEMEDİM . MYANGEL93 DE O SEVİMLİ OKUYUCULARIMDAN BİRİYDİ. ÇOK ISRARLI AMA AYNI ZAMANDA SEVİMLİ OLMAYI BAŞARABİLEN BU SEVİMLİ OKURUMA BENİ TEŞVİKLEDİĞİ İÇİN TEŞEKKÜR EDİYORUM VE BU BÖLÜMÜ ONA ARMAĞAN EDİYORUM . UMARIM O DA SİZ DE BU BÖLÜMDEN OLDUKÇA KEYİF ALMIŞSINIZDIR. BU ARADA MULTİDEKİ DAEMON ADDİS
3. BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE HOŞÇA KALIN <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SENİ BIRAKMAYACAĞIM 2
RomanceSiz hiç başlı başına ''İmkansız'' olan birisine aşık oldunuz mu? Okyanus misali derin olan mavilerin'de boğulmak istediğiniz? Sigaradan nefret ettiğiniz halde sigarasını her içine çekişinde ''Ne olur nefesini yüzüme üfle'' Diye Tanrı, Buda ya da he...