Multimedyadaki şarkıyla birlikte okuyun lütfen..
Arabadan indiğimizde geçen sefer geldiğim, Daemon'ın karakterine uymayan, rengarenk çiçeklerle kaplı malikanenin içine girdiğimizde elini uzatmıştı Daemon. Ona gelmemi bekliyordu. Sadece bana ait olduğunu bir şekilde de olsa ispatlamıştı. Onu sevdiğimi söylediğim günden beri benden başka kimseye dokunmamıştı. Bu sadece bana ait olduğunu gösterirdi öyle değil mi? Şimdi sıra bendeydi. Şimdi benim ona ispat etmem gerekiyordu. Bu bir nevi sınavdı aslında. Gerçekten ona ait olup olmadığımı bilmek istiyordu, sınırlarımı bilmek istiyordu ve gerçekten de her şeyi yapabilecek kadar cesur mu yoksa arkasına bile dönmeden koşarak uzaklaşacak kadar korkak mı olup olmadığımı bilmek istiyordu. Çünkü oda farkındaydı. İstekleri ve arzuları normal bir insanı aşardı. O yüzden de emin olmak istiyordu. Çünkü hayatı boyunca tek başına yaşamını sürdürdüğü içindeki Araf'a belki de ilk defa birisini alacaktı. O yüzden de emin olmalıydı.
Bunlar tabi ki de benim düşüncelerimden ibaretti sadece. Gerçekte onun ne düşündüğünü ya da ne hissettiğini bilemezdim elbette. Lakin ben yine de böyle düşündüğünü düşünmek istiyordum. Ancak bu şekilde sakin olabilir, ancak bu şekilde onun beni sevdiğini düşünebilirdim.
Uzatmış olduğu elinde tutku ve şehvetin harmanlanmış olduğu bir şarap vardı sanki, içmemi istiyordu o şarabı, yasak olanı tatmamı istiyordu, zehirlenmemi ve onun zehrine bulanmamı istiyordu. Peki ben ne yapacaktım? Alacak mıydım o şarabı? Onun zehrine bulanacak mıydım?
Gözleri tekrar gözlerimle buluştuğunda ayak parmaklarımdan başlayarak vücudumun her bir zerresi yavaş, yavaş uyuşmaya başladı. Bir bakışıyla bile tahrik olmayı başarabilen ben, onun bana uzattığı şarabı nasıl içmeyecektim? Nasıl bulanmayacaktım o zehre? Yapmazdım, yapamazdım, imkansızdı benim için. Ondan uzak kalmayı bile başaramayan ben, nasıl olur da onun bu davetini reddedebilirdim? Korkak olamazdım, kaçamazdım hislerimden, savaşmalıydım içimdeki benle, göstermeliydim ona, görmeliydi mutlaka, onu ne denli istediğimi görmeliydi.
Ani bir dürtüyle uzattığı eli sımsıkı tutmaya başladım. Daemon şeytani bir şekilde gülümsedi. Sanırım testin ilk aşamasını tamamlamış olmalıydım. Cebinden bir kart çıkardı ve kartı kapının yanında bulunan bir adaptöre tutarak kapının açılmasını sağladı. Yavaş, yavaş içeri girdiğimizde yerdeki zeminin soğukluğunu yine hissetmeye başlamıştım. Tıpkı o zamanki gibi ayak parmaklarımdan başlayarak tekrar ve tekrar öpücükler konduruyordu yerdeki zeminin soğukluğu. Üşüyordum yine.
Lakin bu sefer farklıydı, farklıydım. Korkmuyordum artık soğuktan ya da karanlıktan. Korkmuyordum artık o odadan ve Daemon'ın bana yapacaklarından demek istiyordum fakat yine de korkuyordum işte. İşin tuhaf tarafı bu korkumun tatlı bir korku olmasıydı. Korkumu tatlı buluyor ve gülümsememe engel olamıyordum. Sanırım ben gerçekten de iflah olmayacak türde bir mazoşistim. Beni iflah etse, etse Daemon ederdi fakat onun da beni iflah etmeye pek de niyeti olduğu söylenemezdi. Aksine bu hallerim oldukça hoşuna gidiyor olmalıydı, hatta zevk bile aldığını söyleyebilirdim. Zira başka bir şeye böylesine şeytani ve tahrik edici bir şekilde gülümsemezdi.
Büyük siyah kapı yine karşıma çıktığında derin bir nefes aldım. Az sonra içinde envai çeşit oyuncakların hakim olduğu siyah ve bordonun esiri altındaki odaya girecektim. Derin bir nefes daha alıp nefes alış verişleri'mi düzene soktum. Daemon kapıyı açtığında ise geçen sefere kıyasla gözlerimi kapatmadan odaya girdim. Odada çok fazla bir değişiklik yapılmamıştı, sadece kırbaç ve kelepçelerin yerleri değişmişti. Bunu biliyorum çünkü bu odaya ilk girdiğimde odanın her bir zerresini zihnime yerleştirmiştim. O yüzden de en ufak bir değişikliği bile fark etmiş, tepki vermiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SENİ BIRAKMAYACAĞIM 2
RomanceSiz hiç başlı başına ''İmkansız'' olan birisine aşık oldunuz mu? Okyanus misali derin olan mavilerin'de boğulmak istediğiniz? Sigaradan nefret ettiğiniz halde sigarasını her içine çekişinde ''Ne olur nefesini yüzüme üfle'' Diye Tanrı, Buda ya da he...