Beyonce- Drunk in love eşliğinde okuyun lütfen..
Ilık Mayıs akşamının doğmaya hazırlanan güneşi doğu ufkunda tatlı bir sarı hat meydana getiriyordu. Gözlerim sarı hattın git gide yayılmasını izlerken, bedenim ise yataktan çıkmamak için adeta zihnim ile savaş veriyordu. Sarı hattı izlemekte olan gözlerim yavaş, yavaş gri renkli tavanı izlemeye başladı. Gözlerim umutsuzca kısıldı ve bir damla gözyaşı yanağımdan boynuma kadar süzüldü ve orada kaldı. Üç gün. Daemon üç gündür ortalıklarda gözükmüyordu ve ona ulaşabilmek için denemediğim yol kalmamıştı. Lakin onu bulmayı bırak onu bulmaya yaklaşmamıştım bile ve bu yüzden de yataktan çıkmama gerek yoktu. Neden çıkmalıydım ki? Neden balkona çıkıp, derin bir nefes alıp yeni bir güne merhaba demeliydim ki? Üstelik babalarım bile evde değillerdi. Bazen çalışıyor olmaları sinirime dokunuyordu. Gerçi onların ki çalışmaktan ziyade patron-çalışan fantezisi ya neyse.
Şu anda babam Ted'in odama girip ev sevdiğin omletten yaptım hadi uyan artık demesini, benim omlete bile kanmayıp naz yapışımı izlemesini, sonrada babam David'in gelip ikisinin de üzerime atlamasını ve beni gıdıklamalarını isterdim. Ne zaman moralim bozuk olsa babalarım bunu hemen anlardı ve beni neşelendirmek için ellerinden gelen her şeyi yaparlardı. Her ne kadar çocuk gibi görünsem de zamanla rol yapmayı öğrenmiş ve üzüntümü onlara belli etmemek için elimden geleni yapmıştım. Ben üzgün olduğumda onlar da üzgün oluyordu. Başlarda anlayamamıştım. Mutlu oluyordum benim için üzüldüklerinde. Beni sevdiklerini gösteriyordu çünkü. Fakat zamanla anlamıştım onları üzmenin beni mutlu etmediğini. Aksine onları üzdüğüm için daha da çok üzülüyordum. Bu yüzden de akşamı beklemiş ve karanlığa gizlemiştim üzüntümü, nefretimi, kinimi. Kısacası beni ben yapan yegane şeylerimi.
Telefonuma gelen titreşimle hala bakmaya devam ettiğim tavandan gözlerimi ayırıp komodine çevirdim. Telefonu elime aldım arayan kişi Lufian'dı. Lufian rol yaptığımı anlayan tek kişiydi ve eğer şu anda üzgün olduğumu anlarsa başım belada demektir. Lufian benim üzgün halimden nefret ederdi. Söylediğine göre o halim ona onun yüzünden intihar eden bir çocuğu hatırlatıyormuş. O yüzden de telefonumu açmamak en doğrusuydu. Telefonumu kapatıp komodine koydum. Birkaç dakika geçer geçmez kapı sert bir şekilde açıldı. Olduğum yerde sıçramış ve zemine düşmüştüm. Lufian ise kahkaha atıyordu. Dudaklarını aralamış olan Lufian bana
L: Günaydın uçan maymun?
A: Ah kapa çeneni.
L: Açım. Bana kahvaltı hazırla.
Ah cidden ama bu çocuk beni deli ediyordu. Fakat yine de gülümsüyordum. Lufian elini uzattı ve birlikte merdivenlerden aşağıya indik. Mutfağa doğru yönelirken dış kapının kırılmış olduğunu gördüm. Göz kapaklarım çoktan yerinden fırlamıştı. Yutkunur yutkunmaz Lufian'a döndüm ve
A: Bu kapının hali ne?
L: Jambon var mı?
A: Lufian!
L: Hey! Telefonunu açmalıydın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SENİ BIRAKMAYACAĞIM 2
RomanceSiz hiç başlı başına ''İmkansız'' olan birisine aşık oldunuz mu? Okyanus misali derin olan mavilerin'de boğulmak istediğiniz? Sigaradan nefret ettiğiniz halde sigarasını her içine çekişinde ''Ne olur nefesini yüzüme üfle'' Diye Tanrı, Buda ya da he...