Multimedyadaki şarkıyla birlikte okuyun lütfen..
Benim adım Anthony As. 17 Mayıs 1996 tarihinde Ted Mosby As ve David As'ın vesayeti altına girdim. 19 yaşımdayım. Doğum tarihim bilinmiyor. Fakat ölüm tarihimi çok iyi biliyordum. 17 Temmuz 2015 saat 10.38'de şu an, şu dakika da ölecektim. Bunu onun gözlerinden okuyabiliyordum. Derin bir okyanusu andıran mavi gözleri, bir hançer gibi saplanıyordu bedenime. Hem delip, derin yaralar bırakıyor, hem de o yaraları okşuyor gibiydi gözleri. Korkak birisi olduğumu kabul ediyordum. Özellikle Daemon'la tanıştığımdan beri korkaklık ve aptallık konusunda doktora'mı yapmak üzereydim. Başıma silah doğrulttuğunda bile bu kadar çok korkmamıştım, fakat şimdi hayatımda belki de hiç yaşamadığım o ''Gerçek'' korkuyu yaşıyordum. Ürperti ayak parmaklarımdan başlayıp, usul usul yayılmaya başlıyordu. Yavaşça, acele etmeden.
Daha çok acı çekmemi istermişçesine, şeytani bir şekilde gülümsermişçesine.
Göz kapaklarım olduğu yerde kalakalmış, gözlerimi kırpamıyordum bir türlü. Kırparsam sanki o kırptığım anda yok olacakmışım gibi hissediyordum. Gözlerimi kırpmadığım için gözlerim çoktan sulanmaya başlamıştı, aynı zamanda da dudaklarım kurumuştu, titremeye başladıklarında anlamıştım kuruduklarını. Vücudumun her bir zerresini ele geçirmişti o lanet olası Ürperti hissi. Kaçamıyordum da ondan. Sürüklenip gidiyor gibiydim ona. Yönlendiremiyordum onu. Korkuyordum. Çok korkuyordum.
İnsanın eh büyük korkusu ölümdür derler. Fakat insan ölümden korkmazdı aslında. İnsan nasıl öleceğini bilmediği için korkardı. Bende her zaman yaşayacakmışım gibi düşünürdüm hep. Ölüm sanki benim kapımı çalmayacakmış gibi. Ölüm sanki yanıma gelmeyecekmiş gibi. Haberleri dinlemezdim bile, gerçek gelmezlerdi çünkü. Sanki başka bir dünyada yaşıyormuşum gibi hissederdim kendimi. Fakat Daemon'la tanıştığımdan beri ''Ölüm'' denilen o korkunç olguyu her gün, her dakika, her saniye ve her salise düşünür olmuştum. Birkaç kere de yanıma çağırmıştım ölümü. Fakat o bir türlü gelmemişti. Şimdi ise gelmesini en çok istemediğim bir zamanda gelmişti. Sanki benimle dalga geçermiş gibi. Nedenini bilmiyordum fakat bunu derinden hissedebiliyordum.
Bu sefer kesinlikle ölecektim. Kaçışım yoktu. Kaçamazdım da zaten. Ne zaman ondan kaçabilmiştim ki? Ne zaman soğuk zeminli duvarla buluştuğunda onu ittirebilmiştim? Ne zaman keskin bir hançer gibi olan gözleriyle beni keserken ona yapma diyebilmiştim? Ne zaman o soğuk dudaklarını benim dudaklarımın üzerinde gezdirdiğinde onu reddedebilmiştim? Yapamazdım, imkansızdı benim için. İmkansızın içinde bir ''İmkan'' yaratmaktı sadece, hepsi bu.
Gözlerini vücudumdan bir türlü ayırmayan Daemon Addis, hiç konuşmuyordu. Sadece izliyordu beni. İyice emin olmak istiyor gibiydi sanki bakışları. Elleriyle sımsıkı tutuyordu bileklerimi, sanki kaçmamı istemiyor gibiydi. Dudakları bir açılıyor, sonra kapanıyordu. Sanki bir şey söylemek istiyor da söyleyemiyor gibiydi. Kim bilir? Belki de beni nasıl öldüreceğini düşünüyordu.
Başka türlü neden burada olsun ki?
Derin bir nefes aldı Daemon Addis, dudaklarını bir kez daha araladı. Gözlerime bir kez daha baktı ve gözlerini ayırmadan elini cebine götürdü. Elinden siyah uzun ipli bir şey çıkardı. Siyah uzun ipli? İpin ucundaki gümüş renkli halka? Halkanın etrafını süsleyen siyah taşlar? Aman Tanrım!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SENİ BIRAKMAYACAĞIM 2
RomanceSiz hiç başlı başına ''İmkansız'' olan birisine aşık oldunuz mu? Okyanus misali derin olan mavilerin'de boğulmak istediğiniz? Sigaradan nefret ettiğiniz halde sigarasını her içine çekişinde ''Ne olur nefesini yüzüme üfle'' Diye Tanrı, Buda ya da he...