Kai ile Seth açık kapının önünde durmuş sirenin yüksek çınlamalarını dinliyorlardı. Alarmlar en yüksek dereceden çalıyordu. En korkunç ihtimali göz önünde bulunduruyordu. Ve hem Seth hem de Kai bu çınlamalarla beraber üzerlerine bir ordunun gelmek üzere olduğunu biliyordu.
"Daha geç fark ederler sanmıştım!"
Seth kaşlarını çattı ve öfkeyle konuştu. Bir plan yapmış olsa da tek başına yapabilecekleri sınırlıydı. Askerlerini yanına almamıştı. Yanındaki adamları tanıyordu. Onlar dostu değildi. Hiçbir zaman olmamıştı.
"Ben önden gidip sana yol açacağım. Sende bu sırada arkamdan gel. Bu yaralarınla ve Era'nın sana yaptığı mühürle onlara karşı koyman imkansız."dedi Seth ve ileri doğru atılmak üzereydi ki güçlü bir el onu kolundan yakaladı. Seth başını çevirdiğinde Kai'ın o kemiksi yüzünü tekrar görmüştü. Ve ona bakınca garip bir şekilde Kai'ın onun gitmemesi istediğini düşündü.
Haklıydı da. Kai tek kelime etmiyor olabilirdi ama gerçekten onun gitmesini istemiyordu. Seth'e yanıldığını göstermek istiyordu. Zayıf olabilirdi. Fakat hala devam edebilirdi. Bu zaman boyunca devam etmişti. Şimdi şuracıkta oturup da birinin yolunu açmasına izin vermeyecekti. Her zaman başkaları için bunu yapan oyken bir başkasının onun için bunu yapması Kai'ı zayıf hissettirirdi.
Elbette dövüşecek kadar güçlü değildi. Yıllardır içinde olduğu işkenceden daha yeni kurtulmuştu. Hayatta olması bile mucizeyken böyle riskler almamalıydı.
Ama yine de bir parça bile dövüşe katkısı olsa içi daha rahat edecekti.
Seth onun gözlerine, o soluk mavi gözlere baktığında gördüğü şey azıcık da olsa, minicik de olsa bir parıltıydı. Dağınık sakalları ve saçları hareketlendi. Birazcık kıpırtı gösterdiler sanki canlıymışçasına. Ve Seth Kai'den gelen bir şeyler hissetti. Bir güç.
Sadece o değil. Hapishanenin uzandığı o kilometrelerce koridorların içindeki insanlar da bir şeyler hissetti. O savaşçılar etrafı kaplayan garip güç karşısında şaşkına dönmüşlerdi ve çoğu bunun ne olduğunu anlayamamıştı.
Fakat aralarında biri vardı. 2,5 metre uzunluğunda ki bu devasa dev boyu kadar bir balta taşıyordu elinde. Uzun sakalları ve saçları vardı. Yaşı 20'sinde durmuş olmalıydı fakat görünüşü buradaki diğer sayısız insan gibi genç görünmekten uzaktı. Bu 3. basamaktaki adam çevredeki gücün ne olduğunu anlamıştı. Bu şiddeti hissetmişti.
"Bu bir alan!"
Ve Kai o kilometrelerce uzanan hapishanenin içinde sadece sayısız insanın tam merkezinde kendi aklına fısıldadı.
'Dövüşçünün Alanı...'
Bütün hapishane bu güç tarafından esir alınırken Kai yavaşça eğildi ve iki parmağını yere doğru uzattı. Baş parmağı ile işaret parmağı birleştiğinde Kai yere hafifçe bir fiske attı.
BOOOOOOMMM...!!!!
Büyük bir patlama! Kai'ın parmağının dokunduğu yerden itibaren yeryüzü dalgalara büründü ve her yana gittikçe büyüyen bir tsunamiye dönüştü. Duvarları alıp beraberinde götüren bu dalgalar hızla büyük hapishanenin sonunu getiriyordu. Sayısız kudretli savaşçı bu toprak dalgalarından nasibini alıyor ve bu, 2. basamaktaki esirleri hapsetmek için yapılmış duvarların altında hapis kalıyorlardı.
Bu dalgaların katlanarak arttığı sırada en çok avcının bulunduğu bölgede bir telaş hakimdi. Bütün 2. basamaklar dalgaların gücünü hissetmişti ve yardımcı müdür 2,5 metrelik adamın arkasında askerlere bağırıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAİ LANE: Yeni Çağ
FantasyKai Lane serisinin 2. Kitabı Yeni Çağ sizlerle. İlk kitabı okumadan başlanması tavsiye edilmez. Devasa bir binanın - öyle ki bir pek çok saraydan daha büyüktü - içinde sayısız güçlü figür birer güvenlik görevlisi misali dolaşıyordu. Bu binanın derin...