İnsanlığın gelişiminin büyük dönemlerinden birinde, 0 yılında bir ülke avrupada, afrikada ve asyada topraklar elde etti. Bu devasa imparatorluğun başkentlerinden biri ise Roma'ydı. Binlerce yıl sonra insanlığın gelişimcilere ve avcılara karşı olan savaşında bir üs görevi gördü. İnsanlığın başkenti oldu. Burası Damnalion şehriydi artık. Roma ile beraber bir kaç şehri daha içine alan devasa bir üs.
Damnalion adlı bu devasa şehrin Roma kısmı, tamamen şehrin içi oluyordu. Eski Roma değişmemişti. Fakat zerine bir çok eklemenin yapıldığını da kimse inkar edemezdi. Burası bir teknoloji şehriydi. Zeminde ki kaplamalar bile insanların besin ihtiyacını karşılaşaması için ve zaman kaybetmemesi için özel olarak inşa edilmişti. İnsanlar bu şehri, göktelenlerin ve roketlerin arkasına saklamıştı. Doğanın güzelliği arkasına geçmemişler. Doğrudan güçleri ile gösteriş yapmışlardı.
Bunca yıldır gelişimciler ve avcılar neden onlardan gerçeği saklamıştı? Bu ölümlü varlıklar güçlü değildi ve uzun da yaşamıyorlardı. Fakat mirasları çok uzun yıllardır varlığını sürdürüyordu. Onların tekniklerinin tamamı insanlık adı altında birleştiğinde Damnalion şehri, gladyatörlerin şehri kurulmuştu.
İşte bu devasa gökdelenlerin arasından geçen bir gemi zırhlı şovalyelerin arasındaki bir arenanın ortasına indi. Bir çok kalın zırhlı asker tehditkar bakışlarla bu gemiye baktı. Bir insan gemisiydi fakat buna rağmen arenanın ortasına indirmişti. Onlar hakaret mi etmek istiyordu? Onlar insanlığın güçlü ve kudretli savaşçılarıydı. Onyıllar öncesindeki zayıf ve basit kişiler değillerdi. Bir gururları ve onurları vardı. Onlar için bir bölgenin lideri bile öylece bölgelerine adım atamazdı.
FUUUFFF...
Geminin kapısı açıldı. İçeriden bir kaç asker çıktı. Her biri çevredeki insanlar gibi üst düzey teknoloji zırh giyiyordu. Taktıkları kask yüzünden sadece gözleri görünüyordu. Bir gladyatöre benziyorlardı. Fakat aralarında biri farklıydı. Bu adam bir zırh takmıyordu. Ağzında bir püro vardı. Afro saçları ve siyah güneş gözlüğü ile rock yıldızların benziyordu fakat o çok daha iriydi. Çok daha kaslıydı ve Roma da, yani Damnalion şehrinde sanki burası hiç sıcak değilmiş gibi kalın bir kürk giymişti üzerine.
Yazın ortasında, temmuz ayında olduğumuzun farkında olmalıydı. Adana da hissedilen sıcaklık 45 dereceye bile çıkıyordu.
Oldukça yaşlıydı. Saçlarında beyazlar vardı ve püroyu tutan elleri buruşuktu. Gladyatörler püro ve sigara gibi bedenlerine zarar verecek maddeleri asla kullanmazdı. Bu onları zayıf kılardı. Bu iradesizlikti. Böyle bir adamın onların eğitim alanının ortasına uçağını indirmesi kesinlikle affedilemezdi.
Aralarından biri çıktı. 2 metreden uzundu. Kalkanı bile 1,5 metre boyutlarında devasa boyuta sahipti. Sol elinde kalkan varken sağ elinde ise bir mızrak vardı. Oldukça korkunç ve keskin görünen 2 metrelik bir mızrak. Gladyatörün çenesinden uzun, kirli bir sakal göğsüne uzanıyordu. Oldukça kıdemli ve güçlü biri gibi duruyordu. Sert adımları yeri titretti ve o gemiye doğru ilerlerken diğerleri ona yol açtı. Bu koca adamı rahatsız etmek istemezlerdi. Hem onlar da bu koca adam ile aynı şeyi istiyorlardı.
"Hey! Nereye gittiğini sanıyorsun?"
ŞLAPPS!!
Gemiden inmiş gladyatörlerden bir kaçı bu iri adamı durdurmak istedi fakat kalkan darbesi yüzlerine çarptığı gibi dağıldılar. Öteki gladyatörler onları tuttu. İri adam onların yüzünde endişeli bir ifadenin belirdiğini gördü fakat bunu fazla umursamadı. Ama umursamalıydı. Güneşin başının arkasına vuran sıcak dalgaları kesildiğinde ve gölgesinin üzerinde daha büyük bir karanlık belirdiğinde her şey için çok geçti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAİ LANE: Yeni Çağ
FantastikKai Lane serisinin 2. Kitabı Yeni Çağ sizlerle. İlk kitabı okumadan başlanması tavsiye edilmez. Devasa bir binanın - öyle ki bir pek çok saraydan daha büyüktü - içinde sayısız güçlü figür birer güvenlik görevlisi misali dolaşıyordu. Bu binanın derin...