Aradan yıllar geçmiş olsa da Kayboluş Ormanı geçirdiği büyük savaşın ardından o kadar da değişmemiştir. Sonuç olarak burası küçük bir yer değildi. Bir Tanrının keder gözyaşı elbette çevreye büyük hasar vermişti fakat burası sıradan bir yıldızın boyutunun ötesinde bir alan kaplıyordu.
Her zamanki gibi Sarao yıldızının ışığı etrafı yakıp kül ediyor, geride sadece ağaçların ve toprağın örttüğü alanlar yaşamaya devam edebiliyordu. İşte böyle bir ortamda, gökyüzünde, ince fakat geniş onlarca metrelik bir yarık ortaya çıktı. Bu yarığın içerisinden önce iri yarı, yarı çıplak, kısa kahverengi saçlı, kuvvetli bir adam çıkarken diğer yanda beyaz saçlı, beyaz gözlü, ince fakat ne çok zayıf ne çok iri görünen orta yaşlı bir adam ortaya çıktı. Ne kadar yıldız ışığının altında yanıyor olsalar da Kronos bu ışığın altındaki etkilerin altında tamamen etkilenmeden durabiliyor, Kai ise geçmişten farklı olarak yıldızlar kralının yeteneğini Sarao Yıldızının ışığını engellemek için kullanabiliyordu. Anlaşılan kralların kralı olarak yeteneğini daha da geliştirmişti. Ne de olsa onlarca yıl boyunca bu yetenekleri kullanarak hayatta kalmıştı. Üstelik yeteneğini de düşünecek olursak bu kadar zamandan sonra ustalaşması normaldi.
Kai yüzündeki gülümseme ile Kronos'a döndü. Onunla geçirdiği yıllarda aslında o kadar da kötü hissetmemişti. Hafızasını kaybettiği bu dönemler, Kronos zaten onun hafızasının döneceğine her zaman inanmıştı. Ve geçmişi düşününce... Kai ona karşı sinirli değildi. Kronos, Emma'nın ihanetine sebep olmuştu. Fakat Kai zaten bunu çok daha uzun zaman önce biliyordu. Bunu kehanetiyle görmüştü zaten. Bu kehanetin sonucunu Kronos'a bağlamadı. Kronos'u suçlamadı. Fenrir'in yeteneği yüzünden Kronos'a kızmadı. Onu affetmişti.
"Elveda." dedi. Bu bir son olur muydu bilinmez. Bir daha görüşecek kadar yaşarlar mıydı? Kimse bilemez elbette fakat birbirlerini uzun süre göremeyecekleri de açıktı. Kronos en azından Açılan Gökyüzüne ulaşmadan geri dönmeyi planlamıyordu. Ve Kai muhtemelen Ters Dünyaya bir daha dönmeyecekti. Belki bir gün Odin'i görmeye gelirdi, belki de gelmezdi.
"Hayatımın ilk yıllarını seninle ve arkadaşlarımla geçirdim. Geçirdiğimiz zaman kısa olsa da sırt sırta hayatımızı ortaya koyarak savaştık. Beni anlayan insanlarla beraberdim. Bir daha ne zaman karşılaşırız bilmem fakat o günü bekleyeceğim." dedi Kronos. Kai ona garip bir bakış attı. Hiçbir duygu anlaşılamıyordu yüzünden. Belki de fazla karışıktı.
Ayrılma vakitleriydi. İkili kucaklaştı ve Kronos bu farklı adama son bir kez daha baktıktan sonra haritasına baktı ve yarığa girip ortadan kayboldu. Fakat yarık orada varlığını sürdürmeye devam etti. Kai de arkasını dönüp kayboluş ormanının derinliklerine doğru hareket etmeye başladı. Sarao Yıldızının altında çok uzun bir süre kalmadı. Ağaçların altına indi ve geniş bir ovayı bulanana kadar hızla uçtu. Bu ovada tek bir kulübe vardı.
Kai'ın bu kulübeye ulaşmasını büyük bir şans eseri olarak görebilirsiniz. Fakat bu şans değildi. Kai gitmeden önce Leila ve Alvar'ın üzerine bir tohum bırakmıştı. Bu onların yaşam ve ölüm arasındaki ince çizgide hayatta kalmalarını sağlamıştı. Belki şu anda Leila'nınki üzerinde olmayabilirdi. Ne de olsa Leila bunu tamamen özümsemişti. Fakat Kai hala Alvar'ın yaşama tutunmaya çalışacak kadar kötü durumda olduğunu biliyordu. Bu sayede kulübeyi buldu. Sam ve Leila olmasa bile Alvar'ın hala yaşadığını bilirken öylece çekip gidemezdi.
Alvar'ın aldığı son yaraların hafif yaralar olmadığını biliyordu. Eğer ölüm mührünün gücünü kullanıp onun hayatını kurtarmasaydı, muhtemelen Alvar bugün yaşıyor olmayacaktı. Ne de olsa, Alvar aşk duygusuna hiç sahip olmadı. Kime aşık olabilirdi ki? O hep yalnızdı ve her zaman tek başına mücadele etti. Arkadaşları oldu elbette, fakat bu arkadaşlar her zaman yanında olamayacak kadar meşguldü ve bu arkadaşlara karşı hissettiği şey kesinlikle aşk değildi. Böylece Kai, Alvar'ı aramak için Kayboluş Ormanı'na dolaştı ve bu değişmiş Kayboluş Ormanı'nın içerisinde bir kez daha derin vadiyi aşıp, ejderhanın cesedinin düştüğü yerin üzerinden geçip savaşın izlerini rastladı. Daha da ilerledi ve sonunda kulübeyi buldu. Bu kulübe onun için pek bir şey ifade etmiyordu. Burada hiçbir şey geçirmemişti. Fakat buradaki auraların nasıl da etrafta bir iz bırakmış olduğunu görebiliyordu. Belki Kai 6. basamakta değildi. Belki Kai 6. basamağın güçlerine de sahip değildi. Fakat Kai hala seviyelerden bir şeyler taşıyordu. O, burada varoluşu göremese bile, duyguların bu diyarında geçirdiği milyarlarca yıl, daha doğrusu, hayatlarının geçirdiği milyarlarca yıl, aurayı bir varoluş gibi tanımasını sağlamıştı.
Böylece Kai kulübenin kapısına yanaştı. Adımları sessiz fakat sağlamdı. Eski yaralarını barındırmıyordu artık. İyileşmişti. Hem de hiç olmadığı kadar.
Alvar gibi değildi.
Kapıyı açtı.
GAAGG!!!
Bir gıcırdama kapının ne kadar eski olduğunu gösterdi. İçeri adım atınca bastığı yerdeki tahta onunla beraber gıcırdadı. Bir homurtu içeriden duyuldu. İçeride hala yaşayan birisi vardı. Kai, beyaz gözlerini yatakta yatan, soluk tenli, kuru, kemiklerine kadar erimiş adama dikti. Saçları dökülmüş, tırnakları uzamış ve derisi çekilmişti. Artık o, geçmişteki karizmatik, çekici adam değildi. Gökyüzünde baktığı kuşu bile kandırabilecek o adam sadece bir deri bir kemikti.
Hala yaşamasını tek sebebi onun hala 5. Basamağın zirvesindeki gelişimiydi. Oturduğu yerde öylece ölemiyordu maalesef. Sadece yaralarının ağır ağır kötüleşmesini izleyebilirdi.
"Alvar..."
Aradan çok uzun zaman geçmişti. Alvar için belki sadece 10 yıl. Kai için ise Aradan çoktan 100 yıl geçmişti bile. Ömrünün 100 yılı geçmişti. Ancak bu dünyada sadece 60 civarı yıl boyunca yaşamıştı. Buradaki ömründen daha uzun bir zaman dilemini ters dünyada geçirdi. Asla dönememesi şaşırtıcı olmazdı. Fakat döndü işte. Tekrar dostunun karşısında tekrar onun yanındaydı. Ve ondan farklı bir duygunun esintilerini hissedebiliyordu. O duygu kendisine ait olmasa bile geçmişte sahip olduğu o duygunun izlerini görebiliyordu. Geçmişte o da benzeri duygular hissetmiş. Benzeri bir duygunun yoğunluğunu kalbinde görmüştü. Alvar 6. basamağa geçmek üzereydi. Fakat yeterli gücü yoktu. Alvar son adımı atabilirdi. Fakat ölmek üzereydi. Böylesine ölümcül bir anda 6. basamağa geçecek güç yoktu. O anda Kai ölmek üzere olan arkadaşının yanındaydı. Sessiz ve soluksuzdu. Ona baktı. Neler olduğunu anlamak için bir de çevreye baktı. Görebiliyordu. Her şeyi. Sadece Alvar'ın zihnine bakarak değil çevresine baktığında artık sadece geleceği görmüyordu. Kai geçmişi gördü. Merak duygusu zaman geçtikçe giderek daha da güçleniyordu. Zaman geçtikçe Kai'ın geçmiş hayatlarındaki anılar kafasına hücum ediyordu. Eskiden böyle değildi elbette. Fakat ben olmayı kavradığından beri geçmiş hayatlarındaki insanlardan daha büyük daha korkutucu anılar beynini sarmıştı. Sadece gökyüzü savaş değil geçmişten anılar da artık yanındaydı. Böylece Kai Alvar'ın önünde dururken yepyeni bir kişiliğe doğru evriliyordu. Ve bu kişiliği tanıyordu. Kolunu sıyırdı. Tırnağını uzattı ve kendi nabzında, bileğinde derin sayılabilecek bir yara açtı. Ardından elini uzattı ve Alvar'ın karnını deldi. Kemiklerini açtı. Ve kemik iliğini değiştirdi.
Evet, kemik iliği.
Bir bir kemiklerine kendi kanından birer damla koydu ve onu sürekli iyileştirdi. Elbette Kai'ın iyileştirme becerileri aşk duygusunun yoksunluğunda oldukça zayıftı. Bu da Alvar'ın ölmek üzere olan durumunu daha da şiddetlendirmişti. Fakat Kay'ın alnında bir kez daha ölüm mührü ortaya çıkmış ve bu ölmek üzere olan adamı zorla hayatta tutmaya başarmıştı. Böylece Kai Alvar'ı değiştirirken Alvar hayatta kaldı.
"Geçmişte vermem gereken bir kararı çok geç olmadan vermem gerektiğine karar verdim. Affet beni Alvar. Çok acı çektin. Fakat artık yalnız değilsin."
Bundan sonra Alvar soyatsız bir adam değildi. Kai kapıyı kapatıp ahşap evden ayrılırken geride yüzyıllardır ortaya çıkmamış bir melez bıraktı. Tıpkı geçmişteki gibi bir melez ortaya çıkmıştı. Ve bu sefer o bir düşmüştü. Diğer bir çok melezden çok daha yetenekli biri, Alvar Lane...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAİ LANE: Yeni Çağ
FantasyKai Lane serisinin 2. Kitabı Yeni Çağ sizlerle. İlk kitabı okumadan başlanması tavsiye edilmez. Devasa bir binanın - öyle ki bir pek çok saraydan daha büyüktü - içinde sayısız güçlü figür birer güvenlik görevlisi misali dolaşıyordu. Bu binanın derin...