Zaman geçti. Haftalar boyu Sam kılıçla beraber ormanda kaldı. Elbette bu kadar uzun sürmesi Kai'ı endişelendirmiyor değildi. Konu Sam'in güvenliği falan değildi. Annelerinin ömrü azalıyordu ve acele etmezlerse onlar Kai'ın hatıralarını getirip bir çözüm bulamadan annesi ölebilirdi.
Kai bu zaman boyunca annesine bakmış olsa da gördüğü tek şey sadece daha kötüye gitmesiydi. Leila yakında dönecekti. Akademide ki arkadaşlarına veda etmeye gitmişti. Kai o dönene kadar Sam'in işini halletmesini istiyordu. Böylece Leila burada İsse'ye bakarken onlar gidebilirdi.
Hava karanlıktı. Her zaman karanlıktı fakat bu sefer gece olmuştu. Annesi için bir kez daha uyku vaktiydi. Yaşlı birisi olduğu için uyuyamıyordu fakat Kai onu zorla uyutmayı başarıyordu. Hayatı boyunca hiç bu kadar farklı teknik uygulamamıştı. Cennet Bahçesinden ve anılarından öğrendiği bütün teknikleri kullanmak istiyordu.
Kai annesine yaptığı çorbayı içirmeye çalışıyordu fakat yaşlı kadın çok inatçıydı. Bir sağa bir sola kaçıyordu. Dudağını bükmüş çocuk gibi 'İstemem!' 'İstemem!' yapıyordu. Kai tatlarının güzel olduğunu garanti edemese de şifalı bitkilerden hazırladığı bu karışımın annesine iyi geleceğini biliyordu. Bunları gün içerisinde Dünya'nın dört bir yanından toplamıştı. Bazıları için gizlenip güçlü figürlere bir servet ödemişti.
Elbette para da Sam'den gelmişti fakat kardeşinin de bu parayı ödemeyi inkar edeceğini düşünmedi.
"Tamamen iyileştin değil mi? Artık geçmişten kalan bir yaran yok."
İsse çok hastaydı ve yataktan bile çıkamıyordu fakat sesi hala oldukça akıcı ve anlaşılırdı. Kai çorbayı İsse'nin yatağının ucundaki masaya koyarken başıyla onayladı. İsse başını eğip ayaklarına masaj yapmaya başlayan orta yaşlı adama gülümseyerek baktı.
"Bir kral olduğunu sanıyordum. Kralların Kralı. Bir Tanrı kadar yüce olman gerekiyordu fakat şimdi ölmek üzere olan yaşlı bir ölümlünün ayaklarını ovuyorsun. Garip, değil mi?"
Kai güldü. Dikkatini bu ayaklardan hiç çekmedi. Gecenin karanlığında mum ışığının onları aydınlatmasına izin veriyordu. Annesi böylesini daha çok seviyordu. Ve bu atmosferde beyaz saçları yüzüne düşerken onları kulağının arkasına sıkıştırdı. Yüzünde alaycı bir ifade vardı. Hala genç bir kızmış gibi davranıyordu.
"Evet, öyle. Bu kadar yüce olduğumu fark edememişim."
"Kendini küçük görme. Sen olman gerekenden bile daha harikasın. Zorlamana gerek yok."
Kai başını iki yana salladı.
"Babam zorlamaktan başka çaremin olmayacağı bir duruma soktu beni."
Yaşlı kadın başını iki yana salladı. O bunak deniz kabuğunu kendi elleriyle cehenneme yollamadığı için pişmanlık duymaya başlamıştı. Madem ölecekti onun ellerinde ölmeliydi. Hem çocuklarına neden böyle bir kader bırakmıştı. İsse'ye yeterince acı çektirmemiş miydi? Kendi hatasının bedelini neden bu kadar nesil ödemişti?
"Malibu'nun değil, Ölümsüz Ejderha Tapınağına git. Ölümsüz Ejderha yeteneklerin bedensel evrede mükemmelleşmiş fakat hala bütün gücünü sergilemekten uzakta."
Kai bunu söylerken annesine bir an için baktı fakat ardından başını tekrar iki yana salladı.
"Mümkün değil. Eğer anılarımı uyandır-"
"Her halükarda öleceğim. Ben bir ölümlüyüm. Kelime anlamı ölecek olan değil mi? Bugün değil yarın ölürüm ama ölürüm. Ben sizin gibi bir ölümsüz değilim. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAİ LANE: Yeni Çağ
FantasyKai Lane serisinin 2. Kitabı Yeni Çağ sizlerle. İlk kitabı okumadan başlanması tavsiye edilmez. Devasa bir binanın - öyle ki bir pek çok saraydan daha büyüktü - içinde sayısız güçlü figür birer güvenlik görevlisi misali dolaşıyordu. Bu binanın derin...