Gökyüzünde bu iki canavar havada süzülürken ortama çöken baskı gökyüzündeki devasa dikenin John'a uçması ile son buldu. Zachery anında geri çekildi ve John üzerine tekrar örtülmüş olan Saf Hayat Buzunu ileri doğru gönderdi. Atomları bile ayırabilecek güçteki bu diken Saf Hayat Buzuna çarpınca bir ses çıkarmadı. Saf Hayat Buzu dikenin ucunu kaplamayı başardı ve bu garip buz, mana silahının yapısına girmeye başladı. Zachery bunu görünce John'un silahının mana silahının içine girmeye çalıştığını anladı. Böylece silahını içten dondurabilecekti.
Zachery'nin yüzünde alaylı bir ifade belirdi ve sağ elini uzatıp baş parmağı ile eş sıralı 2 parmağı ileri uzattı.
"İşe yaramaz! Dön Moruna!"
Bu mavi mana silahının ismi Moruna'ydı! Ve bu silah Zachery'nin bir ünvana sahip olmamasına rağmen ünvanlılarla dövüşebilmesinin asıl sebebiydi! O kadar kolay yok edilebilir miydi?!
Moruna dönmeye başladı ve dönüş hızı saniyede birden bine katlandı. Bir kaç saniye sonra Moruna'nın sivri ucu Saf Hayat Buzunu delmişti!
John'un bembeyaz yüzünde bunu görünce uzun kırışıklıklar belirdi. Anında kayboldu ve iki silahın çarpıştığı noktada belirdi. Sürtünmeden dolayı açığa çıkan sıcaklık Saf Hayat Buzunu eritecek kadar güçlü değildi fakat yine de etrafa kıvılcımlarla beraber ışık saçıyordu. John'un kılıcından da beyaz bir ışık çıktı ve buzlu kılıç bütün gücüyle Moruna'ya doğru ilerledi.
"İzin vermem!"
Kılıcın diğer ucunda Zachery belirdi. John'un karşısına çıkmak için hareketlendiğinde elini uzatmış ve eli Moruna'nın içine girmişti. Bir sıvı gibi elinin etrafında dağılan Moruna Zachery'nin elinde küçük bir parçası ile bir kılıca dönüşmüştü. Kılıçlar tam ortada birbiri ile çarpışmıştı.
TİNG...!
PAAATTT...!!!
İki kılıcın çarpışması ile kilometrelerce uzağa doğru kılıçların rüzgarı savruldu. Kai Jaeron'u ve Toma'nın cesedini alarak toprağın içine girdi. Keskin ve kuvvetli rüzgarlar üzerlerinden geçerken Kai kesilen topraktan rüzgar onlara ulaşmasın diye daha da derine inmek zorunda kalıyordu.
Yeterince derine indiğindeyse onun için olan bir mesaj buldu. Moruna'nın bir parçası toprağın içinden parçacıklar halinde çıktı ve önünde birleşerek bir yazıya dönüştü.
"Jaeron'u da alıp burayı bir an önce terket. Jaeron'u akademiye götürmeni istiyorum. Burada neler olacağı kesin değil. Bu yüzden Jaeron sana emanet Kai."diye okudu Kai. Sırtındaki acıyı yeni yeni hissetmeye başlayan Jaeron da yazıyı okumuştu. Kai ona bakınca küçük çocuğun onca zaman sonra ilk kez ağlayacak gibi göründüğünü fark etti. Anlaşılan bütün bunlara dayanmak artık zor geliyordu.
Anında çocuğun omuzlarını yakaladı ve onu sararak onun gözlerine baktı.
"Senin zihnine girip seni uyutmayacağım Jaeron ama buradan gitmemiz gerektiğinin farkındasın. Ustan haklı. Bu savaşın sonucu... Belli değil."
Küçük Jaeron dudaklarını ısırdı. Ağlamamak için kendini zor tutarken başını yavaşça öne doğru salladı. Dolu gözlerindeki yaşları eliyle sildi ve Kai'a sarıldı. Kai da bununla beraber Jaeron'un sırtındaki yaraya dokunmadan onu belinden yakaladı ve tekrar yukarı çıkmaya başladı. Toma'yı ise geride bıraktı. Onun öldüğünü çoktan biliyordu. Cesedin toprak altında kalması en iyisiydi. Yıllar sonrasında Toma'nın bedeni artık olması gereken yerdeydi.
'Bu çocuk sıradan bir insan! Bir an önce onun kanamasını durduracak bir yer bulmalıyım! Aksi takdirde ölecek! '
Gökyüzünde ise iki savaşçı birbirlerine karşı eşit gibi görünen şartlarda dövüşüyordu. Ardı ardına kılıçlar çarpışıyor, güç dalgaları çevreyi yüz yıllık bir savaş alanına çeviriyordu. Bulutlar parçalanıyor yeryüzünde yeni kraterler meydana geliyordu. En sonunda ikisinin arasında 300 metre kalıncaya kadar gerilediler. İkisinin de elinde kılıcıyla beraber arkasında havada hareket eden garip maddeleri vardı. Ve ikisinin gözünde de 4'er yıldırım vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAİ LANE: Yeni Çağ
FantasyKai Lane serisinin 2. Kitabı Yeni Çağ sizlerle. İlk kitabı okumadan başlanması tavsiye edilmez. Devasa bir binanın - öyle ki bir pek çok saraydan daha büyüktü - içinde sayısız güçlü figür birer güvenlik görevlisi misali dolaşıyordu. Bu binanın derin...