Bölüm 41: Hüküm

7 1 0
                                    

Sözü pek edilen bu dâvanın hatırası memlekette uzun zaman unutulmayacaktır. Sanığa gösterilen ilgi heyecana kadar varıyordu. Bunun sebebi da suçunun hem şaşılacak bir şey olup hem de dehşetli bir şey olmaması idi. Hayattaki yüksek talihi, döner dönmez, kendisine gösterilen sevgiyi arttırıyordu. Kadınlar, tanıdıkları erkeklere cezaya çarpılacak mı? diye soruyor, cevabı beklerken de sapsarı kesildikleri görülüyordu.

SA­IN­TE BEU­VE

Ma­da­me de Re­nal'in de, Mat­hil­de'nin de o ka­dar yü­rek çar­pın­tı­sıy­la bek­le­dik­le­ri gün en so­nun­da ge­lip çat­tı. Şeh­rin hiç alı­şıl­ma­dık gö­rü­nü­şü, on­la­rın yıl­gın­lı­ğı­nı bir kat da­ha ar­tı­rı­yor, Fo­uqu­e'nin me­ta­net­li ru­hu­nu bi­le hay­li he­ye­ca­na dü­şü­rü­yor­du. O ma­sal­la­rı an­dı­ran dâ­va­nın ce­re­ya­nı­nı gör­mek için çev­re ka­sa­ba­lar­dan her­kes Be­san­çon'a ko­şup gel­miş­ti.

Üç gün­dür han­lar­da yer kal­ma­mış­tı. Ce­za mah­ke­me­si baş­ka­nı­na, gir­me kar­tı ko­par­mak için, dört bir ta­raf­tan ri­ca­cı ge­li­yor­du; şeh­rin bü­tün ba­yan­la­rı hü­küm ve­ri­lir­ken ha­zır bu­lun­mak is­ti­yor­du; so­kak­lar­da ba­ğı­ra­rak Ju­li­en'in res­mi sa­tı­lı­yor­du, vs. vs.

Mat­hil­de, ta­ma­mıy­la *** pis­ko­po­su­nun eliy­le ya­zıl­mış bir mek­tu­bu, o son gün çı­ka­rıp kul­lan­mak üze­re sak­la­mış­tı. Fran­sa'da din iş­le­ri­nin ba­şı olan, pis­ko­pos­la­rı tâ­yin eden o bü­yük pa­paz, Ju­li­en'in be­raa­ti için ara­cı­lık et­miş­ti. Hü­küm ve­ril­me­sin­den bir gün ön­ce Mat­hil­de bu mek­tu­bu, o kud­ret sa­hi­bi pis­ko­po­sun baş mu­avi­ni­ne gö­tür­dü.

Ko­nuş­ma­nın so­nun­da Mat­hil­de iki göz iki çeş­me ağ­la­ya­rak çı­kar­ken M. de Fri­la­ir, o za­ma­na de­ğin ted­bir­li dav­ra­nıp gös­ter­di­ği dip­lo­mat­lık­tan vaz­geç­ti; za­ten ken­di­si de âde­ta he­ye­ca­na ka­pıl­mış gi­bi:

– Si­ze söz ve­ri­yo­rum, jü­ri­nin ve­re­ce­ği ka­rar­dan emin ola­bi­lir­si­niz. Ko­ru­du­ğu­nuz gen­cin su­çu­nun şüp­he gö­tü­rüp gö­tür­me­di­ği, he­le bu iş­te plan olup ol­ma­dı­ğı hak­kın­da hü­küm ve­re­cek on iki ki­şi ara­sın­da be­nim ik­ba­li­me bağ­lı al­tı dos­tum var­dır; pis­ko­pos­lu­ğa yük­sel­me­nin ken­di el­le­rin­de ol­du­ğu­nu on­la­ra his­set­tir­dim. M. Va­le­nod'yu Ver­rie­res be­le­di­ye baş­kan­lı­ğı­na ben ge­tirt­tim; M. de Moi­rod ile M. de Cho­lin onun sö­zün­den dı­şa­rı çık­maz.

Ha­ki­ka­ti is­ter­se­niz, ta­lih bu iş­te kar­şı­mı­za inan­cı pek bo­zuk iki jü­ri üye­si çı­kar­dı fakat on­lar da aşı­rı hür­ri­yet­çi ol­mak­la be­ra­ber bü­yük iş­ler­de be­nim emir­le­ri­mi din­ler; on­la­ra da adam gön­de­rip M. Va­le­nod ile be­ra­ber oy ver­me­le­ri­ni ri­ca et­tir­dim. Jü­ri üye­le­rin­den bi­ri de ga­yet­le zen­gin, ge­ve­ze, hür­ri­yet­çi bir fab­ri­ka sa­hi­bi­dir; o da sa­vun­ma ba­kan­lı­ğı­na bir mü­te­ah­hit­lik pe­şin­de­dir; hiç şüp­he­siz be­ni da­rılt­mak is­te­mez. Ona da, M. de Va­le­nod'nun be­nim son sö­zü­mü bil­di­ği­ni söy­let­tim.

Mat­hil­de en­di­şe için­de sor­du:

– O.M. Va­le­nod da kim?

– Onu ta­nı­sa­nız, ba­şa­rı­la­rın­dan hiç şüp­he­niz kal­maz­dı. Cü­ret­li, küs­tah, ka­ba, çok ko­nu­şan bir adam­dır; tam bu­da­la­la­rı pe­şin­de sü­rük­le­ye­cek bir in­san. 1814 onu yok­sul, se­fil bir hal­de bu­lup mey­da­na çı­kar­dı; ben onu al­bay­lı­ğa yük­sel­te­ce­ğim. Oy­la­rı­nı onun is­te­di­ği gi­bi ver­me­ye­cek üye­le­ri döv­me­ye kal­ka­bi­lir.

Kırmızı ve SiyahHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin