Bir akşam güneş batarken, yemiş bahçesinin ta öbür ucunda, can sıkabilecek kişilerden uzakta, Madame de Renal'in yanına oturmuş, derin derin hayallere dalmıştı. "Bu tatlı anlar acaba sürer mi?" diye düşünüyordu. Zihni gelecekte ne olacağına, bu güç ve zarurî meseleye dalmıştı. Zengin olmayan delikanlıların, çocukluk çağı biter bitmez başlayan umutsuzluk yılları vardır, Julien işte şimdi bu üzüntüleri geçiriyordu.
Birdenbire:
– Ah! Napolyon'u Fransız gençlerine Tanrı yollamıştı! Onun yerini kim tutacak? O olmayınca biz zavallılar ne yapabiliriz? hatta hali vakti benden iyi olanlar, ellerindekini avuçlarındakini öğrenim için harcadıktan sonra yirmi yaşında adam satın almaya, kendilerine bir meslek edinmeye yetecek paraları kalmayanlar ne yapacak?
Derin derin iç çektikten sonra sözünü bitirdi:
– Ne yaparlarsa yapsınlar, bu hatıra aklımızdan çıkmayacak ve bizim mutlu olmamıza engel olacak!
Madame de Renal'in birdenbire kaşlarını çattığını gördü. Kadın soğuk ve küçümser tavır takınmıştı, bu biçim düşünceleri ancak bir uşağa yakıştırabilirdi. Kendisinin çok zengin olduğunu bilerek ve ona göre büyümüştü, Julien'e de kendisi gibi zengin gözüyle bakıyordu. Onu hayatından bin kat fazla seviyor ve paraya hiç mi hiç önem vermiyordu.
Julien bu düşünceleri hiç mi hiç keşfedemedi. Madame de Renal'in kaşlarını çatması onu hülyasından uyandırdı. Epeyce kurnazlık gösterip sözlerini değiştirdi ve bahçe kanepesinde, yanı başında oturmuş o kibar hanıma, deminki sözleri yolculuğu sırasında dostu oduncudan işitmiş olduğunu anlattı. Kendisi onları ancak: "İşte dinsiz imansızlar böyle düşünür!" diye tekrar etmişti.
Madame de Renal, en ateşli, en müşfik tavırlarından sonra birdenbire takınmış olduğu o soğuk tavrını büsbütün bırakmadan cevap verdi:
– Sizin de öyle adamlar arasında ne işiniz var!
Bu kaş çatılması, daha doğrusu tedbirsizlik ettiği için duyduğu pişmanlık, Julien'i sürükleyip giden tatlı kuruntuların uğradığı ilk yenilgi oldu. Julien içinden: "Bu kadın iyi ve şefkatli bir kadın, benden de çok hoşlanıyor ama o, bize düşman olanlar arasında yetişmiş. Bu zengin sınıfının en korktuğu insanlar hiç şüphesiz ki, iyi bir öğrenim görmelerine rağmen bir işe girmek için paralan olmayan gençlerdir. Onlarla çarpışmak için elimizde onlarınkiler gibi silâhlarımız olsa, bu kişioğullarının hali nice olurdu? Söz gelişi ben Verrieres belediye başkanı olsam.. iş görmek isteyen, namuslu bir adamım... M. de Renal da doğrusu namusludur ya!... Ben belediye başkanı olsam o papaz yardımcısı da, M. Valenod da, bütün dalavereleri de bir gün kalmaz, süpürülür gider. Onlarda beni korkutacak bir kabiliyet, bir bilgi mi var?... Görüyoruz, hep bocalayıp duruyorlar."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırmızı ve Siyah
Fiksi UmumStendhal'in yaşanmış bir ya da iki olayı birleştirerek kaleme aldığı bu romanın baş kahramanı Julien Sorel'in yazar ile birçok yönden örtüştüğü söylenir. Orta sınıftan bir genç olan Julien, papaz okuluna devam ederken çocuklarına ders verdiği beledi...