Doluya koysam almıyor, boşa koysam dolmuyor. Kaç gecedir gözümü kırpmadım Tanrım! Kendimi beş paralık mı edeceğim? Onun, bunun gözünde bir değerim kalmayacak. Ama ne yapayım? Gidecek, gidip de dönmeyecek.
ALFRED DE MUSSET
Mathilde, o mektubu yazabilmek uğrunda nefsiyle hayli çarpışmıştı. İçinde Julien'e duyduğu ilgi, nasıl başlamış olursa olsun, arası çok geçmemiş, gururu, o kızın kendini bildi bileli gönlünde tek başına hüküm süren gururu yenmişti. O azametli sakin ruh, ilk defa olarak, ateşli bir duyguya kendini kaptırmıştı. Ama bu his de, gururu yenmiş olmakla beraber, yine gururun doğurduğu itiyatlardan ayrılmıyordu. İki ay kendi kendisiyle savaşmalar, yeni yeni duygular, heyecanlar Mathilde'in sanki bütün ruh varlığını tazelemişti.
Mutluluğa eriştiğinin kuruntusundaydı. Ruhları yılmaz, kafaları üstün kimseler üzerinde son derece kuvvetli bir etkisi olan bu bahtiyarlık umudu, karşısına çıkan haysiyet hissiyle, birtakım bayağı görev hisleriyle uzun uzun çarpışmaya mecbur oldu. Bir gün Mathilde, sabah saat yedide, annesinin odasına girdi, Villequier'ye sığınmasına izin vermesini rica etti. Marquise cevap vermeye bile tenezzül etmeden kızına gidip yatmasını tavsiye etti. Terbiye ile edinilen fikirlere uymak hissinin, şu akıllılık, usluluk sayılan şeyin Mathilde'nin ruhunda son deprenmesi işte bu oldu.
Kötü bir davranışta bulunmak, Cayluslerin, Luzlerin, Crosenoisların kutsal bildikleri fikirleri incitmek korkusunun, onun gönlünde, öyle pek bir nüfuzu yoktu. Bütün öyle adamların kendisini anlamalarına imkân göremiyordu; onlara belki bir araba, bir toprak almak için danışabilirdi. Asıl korkusu Julien'i darıltmak, onun gözünden düşmekti. Yaradılışı yüksek bir adam gibi gözüküyor ama, kim bilir, belki hiç de öyle değildir.
Mathilde'in en tiksindiği şey, bir insanın kendine mahsus bir düşünüşü, bir tabiatı olmaması idi; çevresini saran o güzel delikanlılarda bulduğu biricik kusur da bu idi. Onlar, modaya uymayan veya uyduğunu sanıp da yine aykırı kalmaktan kurtulamayan, her davranışı alaya aldıkça, kızın gözünden bir kat daha düşüyorlardı.
Yiğit birer delikanlı idiler ama işte o kadar. Mathilde: Hem yiğitlikleri de nedir ki? Düello ederken yiğit; ama düello dedikleri de artık teşrifattan ibaret. Her şeyi önceden biliyor, insanın düşerken ne diyeceği bile kestirilmiş. Çimene boylu boyunca uzanıp elini kalbine götürecek, hasmını bol keseden affedecek, sevgilisini anacak. Bu sevgili de çoğu zaman uydurmadır; sahiden varsa bile, sizin öldüğünüz gün, kimse bir şeyden şüphe etmesin diye baloya gider. Çelikleri pırıl pırıl yanan bir bölük süvarinin başında tehlikeye meydan okumak kolaydır; asıl marifet hiç beklenilmedik, insanı ıssız bir yerde bir başına iken sıkıştıran gerçekten çirkin bir tehlikeden yılmamaktır.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırmızı ve Siyah
Ficción GeneralStendhal'in yaşanmış bir ya da iki olayı birleştirerek kaleme aldığı bu romanın baş kahramanı Julien Sorel'in yazar ile birçok yönden örtüştüğü söylenir. Orta sınıftan bir genç olan Julien, papaz okuluna devam ederken çocuklarına ders verdiği beledi...