Bütün kalpler heyecanla doluydu. Her yanı donatılmış ve inananların himmetiyle iyice kumlanmış bu dar ve gotik sokaklara sanki Tanrı da gökten inip gelmişti.
Young
Julien kendini silik ve budala göstermeğe ne kadar çalışsa para etmiyor, bir türlü kendini sevdiremiyordu; o, arkadaşlarından çok başka idi. "Ama, diyordu, öğretmenlerin hepsi de binlerce kişi içinden seçilmiş ince adamlar; benim aşırı alçakgönüllülük göstermemi nasıl oluyor da beğenmiyorlar?"
Julien'in hatır sayıp her şeye inanır, her şeye kanar gibi gözükmesinden, öğretmenlerden ancak biri fazlasıyla yararlanmaya kalkışmıştı. Bu da, katedralin tören işleri müdürü Abbe ChasBernard'dı. Bu adama on beş yıldır chanoine'lık umutlandırıyorlardı; onu bekleyedursun, şimdilik medresede dinî belagat okutuyordu. Julien, gönül gözü açılmadan önce, bu derste hemen her vakit birinci çıkardı. Abbe Chas bunu bahane ederek Julien'e dostluk göstermeğe başlamıştı. Dersten çıktıktan sonra çoğu vakit onu kolundan tutar, bahçede biraz gezinirdi.
Julien: "Bu adamın da maksadı nedir ki?" diyordu. Abbe Chas'nın, katedralin malı olan süs eşyasından söz etmesini şaşkınlıkla dinlerdi. Katedralde, yas âyinlerinde kullanılan ziynet eşyasından başka on yedi sırmalı âyin atkısı varmış. Yaşlı Madame de Rubempre'den de çok ümitler besliyormuş. Doksanına varmış olan o bayan, altın sırmalı ağır Lyon ipeklisinden yapılmış gelinliğini, hiç olmazsa altmış yıldır sandığında saklarmış. Besançon'da hemen herkesin umduğuna göre, Madame de Rubempre'nin vasiyetnamesiyle katedralin hazinesi zenginleşecek, on tane, belki daha çok âyin atkısı kazanacakmış; büyük günler için dört beş tane kaftan da işin cabası... Abbe Chas sesini alçaltarak: "Bence bu kadar da değil; Madame de Rubempre'nin atalarından biri, Bourgogne Dukası Pervasız Charles'm en gözde devlet adamlarındandı; şimdi Madame de Rubempre'nin konağında altın yaldızlı sekiz gümüş şamdan var, doğrusu paha biçilmez.. Bunları vaktiyle İtalya'dan Pervasız Charles satın aldı diyorlar... Bana öyle geliyor ki bu şamdanlar da katedrale kalır. Böyle bir umut beslemem için çok sebepler var" derdi.
Julien içinden: "Bu adamın böyle hırdavat sözü etmekten maksadı nedir ki? diye soruyordu. Bu hazırlık yüzyıldır sürüp gidiyor, daha bir şeyler belirmiyor. Anlaşılan herif bana bir türlü güvenemiyor! Bu adam ötekilerden daha usta; onların on beş günde en önemli sırlarını anlamak işten değil. Ama bu ustalaşmaz da kim ustalaşır? On beş yıldır hırsı oyuncak edinmiş."
Bir gün, eskrim dersinin ortasında Abbe Pirard Julien'i çağırtıp ona:
– Yarın Corpus Domini yortusu var, dedi, Abbe ChasBernard sizi istiyor, katedralin süslenmesinde kendisine yardım edeceksiniz; gidin ve ne derse dinleyin.
Julien odadan çıkarken Abbe Pirard onu yeniden çağırdı ve acır gibi bir tavırla:
– Bunu fırsat bilip şehirde dolaşmağa çıkarsanız siz bilirsiniz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırmızı ve Siyah
General FictionStendhal'in yaşanmış bir ya da iki olayı birleştirerek kaleme aldığı bu romanın baş kahramanı Julien Sorel'in yazar ile birçok yönden örtüştüğü söylenir. Orta sınıftan bir genç olan Julien, papaz okuluna devam ederken çocuklarına ders verdiği beledi...