Onların büyük görevleri, milletlerin gündelik hayatındaki küçük olaylar hakkında sükunla fikir yürütmektir. Onlar akıllılık edip küçük dâvaların, ağızdan ağza şekil değiştirerek yayılan olayların büyük öfkelere sebep olmasını önleyeceklerdir.
GRATlUS
Julien, gurbet elde bilmediğini sorup soruşturmağı, akıl danışmayı bir türlü kendine yediremiyordu; doğrusu yine de pek büyük aykırılıklar etmedi. Bir gün birdenbire bir sağanağa tutulduğu için SainlHonore sokağında bir kahveye girivermişti. İnce kürk redingotlu, uzun boylu bir adam, onun öfkeli gibi bakmasına şaştı, o da Julien'e vaktiyle Besançon'da Mademoiselle Amanda'nın dostu nasıl haklıysa tıpkı onun gibi baktı.
İlk hakareti cevapsız bıraktığına Julien zaten içerliyordu, bu bakışa da katlanamazdı. Derhal gidip o adama ne demek istediğini sordu. Redingotlu adam hemen en pisinden bir alay küfür yağdırdı. Kahvedekilerin hepsi başlarına üşüştüler; kapıdan geçenler de durup bakıyorlardı. Julien, bütün dışarlıklılar gibi, ne olur ne olmaz diye cebinde tabanca taşırdı; elini tabancasına götürüp sinirli sinirli sıktı. Ama akıllılık edip çıkarayım demedi; karşısındakine ikide bir: Monsieur, adresinizi verin, sizi adam yerine bile komam demekle yetindi
Bu sekiz kelimelik cümleye inatla ısrarla saplanıp kalması en sonunda kalabalığın da dikkatini çekmekten geri kalmadı. Öbürü de bir başına söylenip duracağına adresini versin. Redingotlu adam, halkın bu sözü tekrarladığını duyunca Julien'in yüzüne beş altı kart fırlattı. Çok şükür, hiçbiri Julien'in yüzüne gelmemişti; tabancasını ancak kendisine dokunulacak olursa çıkaracağına ahdetmişti. Herif def olup gitti; fakat gene dönüp dönüp Julien'e yumruk sallıyor, küfürler savuruyordu.
Julien kan ter içinde kalmıştı. Çok kızmış, içinden: Demek ki en bayağı bir adam da beni böyle çileden çıkarabilecek ha! Bu denliduygulu olmaktan nasıl kurtulacağım? demekten kendini alamıyordu.
Ona kalsaydı, hemen düello edecekti. Fakat onu alıkoyan bir zorluk vardı. Bu koca Paris şehrinde kendine tanık bulabilir miydi? Bir dostu bile yoktu. Birkaç kişi ile tanışmıştı; lâkin bunların hepsi de, taş patlasa altı hafta süren bir ahbaplıktan sonra, ondan uzaklaşıyorlardı. Ben geçimsizim, işte şimdi de geçimsizliğimin belâsını çekiyorum diye söylenmekten kendini alamadı. Sonunda aklına, kendisine ara sıra eskrim dersi veren doksan altıncı alay teğmenliğinden emekli edilmiş Lieven'i aramak geldi. Bu Lieven yoksul bir adamdı. Julien işi ona açıkça anlattı.
Lieven:
– Peki, size şahitlik ederim ama bir şartım var: Rakibinizi yaralamazsanız sizi bırakmam, hemen orada benimle de düello edersiniz.
Julien memnuniyetle:
– Razıyım.
Hemen kalkıp Faubourg Saint Germain'e, M. C. de Beauvoisi'nin kartlarında yazılı olan adrese gittiler. Saat sabahın yedisiydi. O adamın, vaktiyle Roma veya Napoli elçiliği kâtipliğinde bulunmuş, Zingarelli'ye tavsiye mektubu vermiş, Madame de Renal'in genç akrabasından M. de Beauvoisis olabileceği Julien'in aklına ancak kapıyı çalarken gelmişti. Julien, uzun boylu bir uşağa, bir gün önce yüzüne atılan kartlardan başka bir de kendi kartını verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırmızı ve Siyah
Fiction généraleStendhal'in yaşanmış bir ya da iki olayı birleştirerek kaleme aldığı bu romanın baş kahramanı Julien Sorel'in yazar ile birçok yönden örtüştüğü söylenir. Orta sınıftan bir genç olan Julien, papaz okuluna devam ederken çocuklarına ders verdiği beledi...