Bölüm 38: Kudret Sahibi Bir Adam

5 1 0
                                    

Gi­ri­şim­le­rin­de ne den­li es­rar var!

Bo­yu bo­su ne den­li in­ce! Aca­ba kim ola ki?

SCHIL­LER

Ku­le­nin ka­pı­la­rı er­te­si sa­bah er­ken­den açıl­dı. Ju­li­en uy­ku­sun­dan sıç­ra­ya­rak uyan­dı.

– Ol­du ola­cak­lar, gör­dün mü! Mut­la­ka, ba­bam gel­miş­tir. Ne tat­sız iş!

He­men o an­da içe­ri­ye, köy­lü gi­yim­li bir ka­dın gi­rip Ju­li­en'in kol­la­rı­na atıl­dı; Ju­li­en onu bir­den­bi­re ta­nı­ya­ma­mış­tı. Bu ge­len ka­dın, Ma­de­mo­isel­le de La Mo­le'du.

– Ha­in, se­nin ne­re­de ol­du­ğu­nu mek­tu­bun­dan öğ­ren­dim. Se­nin ci­na­yet de­di­ğin fakat bu göğ­sün için­de çar­pan kal­bin bü­yük­lü­ğü­nü gös­te­ren asil­ce bir öç al­ma olan ha­re­ke­ti­ni an­cak Ver­rie­res'de ha­ber al­dım...

Ju­li­en, Ma­de­mo­isel­le de La Mo­le'a kar­şı bir so­ğuk­luk, he­nüz ken­di ken­di­si­ne de açık­ça iti­raf et­me­di­ği bir so­ğuk­luk duy­ma­ya baş­la­mış­tı; bu­na rağ­men onu yi­ne de pek gü­zel bul­du. Kı­zın o ha­re­ke­tin­de, o söz­le­rin­de, kü­çük, ba­ya­ğı bir ru­hun gö­ze ala­bi­le­ce­ğin­den çok üs­tün olan o ce­sa­re­tin­de, çı­ka­rı ayak al­tı­na alan soy­lu bir duy­gu bu­lun­du­ğu­nu gör­me­mek, bu­nu tak­dir et­me­mek müm­kün müy­dü? Ju­li­en yi­ne bir kra­li­çe sev­di­ği­ni san­dı, bi­raz son­ra da hem dü­şün­ce, hem de­yi­şin­de, eşi az bu­lu­nur bir asil­lik­le:

– Ge­le­ce­ğin ne ola­ca­ğı­nı açık­ça gö­rür gi­biy­dim. Si­zi ölü­müm­den son­ra, ko­ca­sı öl­müş bir ka­dın di­ye M. de Cro­ise­no­is ile ev­len­di­ri­yor­dum. O dil­ber du­lun yük­sek fakat bi­raz ha­yal se­ver ru­hu, ken­di­si­nin bü­yük say­dı­ğı ga­rip, kan­lı bir olay­dan son­ra, her­kes gi­bi ih­ti­yat­lı­ca ha­re­ke­te ra­zı ola­cak, genç mar­qu­is'nin de pek ger­çek olan me­zi­ye­ti­ni tak­dir et­mek lüt­fun­da bu­lu­na­cak­tı. Siz, her­ke­sin bah­ti­yar­lık de­di­ği­ni, iti­bar gör­me­yi, zen­gin­lik­le­ri, top­lum­da yük­sek mev­ki edin­me­yi ken­di­niz için de bah­ti­yar­lık say­ma­ğa kat­la­na­cak­tı­nız. Ama, sev­gi­li Mat­hil­de'im, Be­san­çon'a gel­di­ği­niz du­yu­la­cak olur­sa M. de La Mo­le'ün yü­re­ği­ne iner, ben de iş­te bu su­çu­mu müm­kün de­ğil ba­ğış­la­ya­mam. Be­nim yü­züm­den za­ten çok üzül­dü! Hem son­ra, ko­na­ğa ge­len aka­de­mi üye­si: M, de La Mo­le koy­nun­da yı­lan bes­le­di, der.

Ma­de­mo­isel­le de La Mo­le, ya­rı kız­gın, ya­rı öf­ke­li:

– Doğ­ru­su, bu de­re­ce­de so­ğuk­kan­lı­ca bir mu­ha­ke­me, böy­le bir ge­le­cek en­di­şe­siy­le kar­şı­la­şa­ca­ğım hiç ak­lı­ma gel­me­miş­ti. Bi­zim fem­me de cham­bre da si­zin­ki­ne yakm bir ih­ti­yat­lı­lık gös­ter­di de ken­di adı­na bir yol tez­ke­re­si çı­kart­tı; ben Ma­da­me Mic­he­let adı ile yo­la çık­tım.

– Ma­da­me Mic­he­let be­nim ya­nı­ma öy­le ko­lay ko­lay mı gir­di sa­nı­yor­sun?

Ze­ki adam ol­du­ğu­nu yi­ne de gös­te­ri­yor­sun; ben de se­ni bu­nun için sev­dim ya! İlk ön­ce bir yar­gıç sek­re­te­ri­nin eli­ne yüz frank sı­kış­tır­dım; be­nim bu ku­le­ye gi­re­bil­me­min im­kân­sız ol­du­ğu­nu söy­lü­yor­du. Pa­ra­yı al­dık­tan son­ra o na­mus­lu zat be­ni bek­let­ti, bir­ta­kım iti­raz­lar et­ti; be­ni soy­mak is­ti­yor san­dım...

Kırmızı ve SiyahHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin