Bölüm 19: Düşünmekten Acı Doğar

7 0 0
                                    

Her gün­kü olay­la­rın tu­haf ya­nı göz­le­ri­mi­zi alır da

ih­ti­ras­la­rın asıl fe­la­ke­ti­ni gör­mez olu­ruz.

Bar­na­ve

M. de la Mo­le için ha­zır­lan­mış oda­nın, kral git­tik­ten son­ra, yi­ne es­ki eş­ya­sı­nı yer­leş­ti­rir­ken Ju­li­en, dör­de kat­lan­mış, ga­yet ka­lın bir kâ­ğıt bul­du. Bi­rin­ci say­fa­sı­nın al­tın­da şu sa­tır­la­rı oku­du:

Se­na­to aza­sın­dan, *** ni­şan­la­rı che­va­li­er'si, v.s v.s., S. E. M. le Mar­qu­is de la Mo­le'e.

Bu, bir aş­çı ka­dı­nın elin­den çık­mış gi­bi ko­ca ko­ca harf­ler­le ya­zıl­mış bir di­lek­çeydi.

"Mon­sie­ur Le Mar­qu­is,

Bü­tün ha­ya­tım bo­yun­ca di­ni­mi­zin buy­ruk­la­rın­dan ay­rıl­ma­dım. Uğur­suz 93 yı­lın­da Lyon şeh­ri ku­şa­tı­lıp üze­ri­ne bom­ba­lar yağ­dı­rıl­dı­ğı za­man ben de Lyon'da idim. İba­det­te ku­su­rum yok­tur; her pa­zar ma­hal­le­min ki­li­se­si­ne, ayine gi­de­rim. Her yıl pas­kal­ya­da, per­hiz­de ku­sur et­mem, uğur­suz 93 yı­lın­da da per­hiz tut­tum. Ye­mek­le­ri­mi pi­şi­ren ka­dın, ih­ti­lâl­den ön­ce çok uşa­ğım, hiz­met­çim var­dı, cu­ma gü­nü et ye­mez­dim. Ver­rie­res'de her­ke­sin say­gı­sı­nı ka­zan­dım, bu say­gı­ya cid­den layık ol­du­ğu­mu da söy­le­ye­bi­li­rim. Di­nî alay­lar­da say­va­nın al­tın­da, muh­te­rem pe­der­le, bay be­le­di­ye baş­ka­nı­nın ya­nın­da yü­rü­rüm. Tö­ren gün­le­rin­de, ken­di pa­ram­la al­dı­ğım mu­mu ya­kıp elim­de ta­şı­rım. Pa­ris'te ma­li­ye ba­kan­lı­ğın­da, söy­le­dik­le­ri­min doğ­ru­lu­ğu­nu gös­te­ren bel­ge­ler var­dır. M. le Mar­qu­is'den, Ver­rie­res pi­yan­go baş sa­tı­cı­lı­ğı­nın ba­na ve­ril­me­si­ni ri­ca edi­yo­rum. Şim­di­ki baş sa­tı­cı pek has­ta ol­du­ğun­dan ye­ri, her ne şe­kil­de olur­sa ol­sun, açı­la­cak­tır; za­ten se­çim­ler­de li­be­ral­le­re oy ve­rir vb.

De Cho­lin"

Bu di­lek­çe­de, De Moi­rod im­za­sı­nı ta­şı­yan ve: "Sa­dık te­baa­dan M. de Cho­lin'den dün de söz et­mek şe­re­fi­ne eriş­miş­tim" di­ye baş­la­yan bir çık­ma var­dı. Ju­li­en ken­di ken­di­ne: "Bak, Cho­lin bu­da­la­sı bi­le ba­na ne yol­dan git­mek ge­rek­ti­ği­ni gös­te­ri­yor." de­di.

Kral, Ag­de pis­ko­po­su, Mar­gu­is de la Mo­le, on bin şi­şe şa­rap üze­ri­ne, Moi­rod za­val­lı­sı­nın at­tan düş­me­si ve ni­şan al­mak umu­duy­la tam bir ay ya­tıp evin­den çık­ma­ma­sı üze­ri­ne bir yı­ğın ya­lan­lar uy­du­rul­muş, ap­tal­ca söz­ler söy­len­miş, gü­lünç tar­tış­ma­la­ra gi­ri­şil­miş­ti. Fa­kat kra­lın git­ti­ği­nin haf­ta­sın­da bü­tün bun­lar unu­tu­lup yal­nız ke­res­te­ci­nin oğ­lu Ju­li­en So­rel'in fah­rî mu­ha­fız bö­lü­ğü­ne inat ola­rak so­kul­ma­sı, bu son de­re­ce­yi bu­lan ha­yâ­sız­lık ha­tır­lar­da kal­mış­tı. Sa­bah, ak­şam kah­ve­de ses­le­ri kı­sı­lın­ca­ya ka­dar eşit­lik fik­ri­ni yay­ma­ğa ça­lı­şan zen­gin ku­maş fab­ri­ka­tör­le­ri­nin bu ko­nu­da söy­le­dik­le­ri­ni bir din­le­me­li idi! Bu edep­siz­ce iş hep o Ma­da­me de Re­nal de­ni­len bur­nu bü­yük ka­dı­nın işi de­ğil miy­di? Ne­den yap­mış­tı? An­la­ma­ya­cak ne var? O kü­çük Ab­be So­rel'in gü­zel göz­le­ri, pem­be ya­nak­la­rı, ni­çin yap­tı­ğı­nı is­te­nil­di­ğin­den da­ha iyi an­lat­mı­yor mu?

Kırmızı ve SiyahHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin