Bölüm 18: Üzüntülü Anlar

4 1 0
                                    

Bir de iti­raf edi­yor! En kü­çük, en önem­siz nok­ta­la­rı bi­le bi­rer bi­rer, uzun uzun an­la­tı­yor! Gö­zü­me di­ki­len o gü­zel gö­zü, baş­ka bi­ri için his­set­ti­ği aş­kı an­la­tı­yor.

SCHIL­LER

Ma­de­mo­isel­le de La Mo­le öy­le­si­ne se­vin­miş­ti ki, az kal­sın âşı­ğı ta­ra­fın­dan öl­dü­rül­mek teh­li­ke­si­ne düş­müş ol­ma­yı bi­le bah­ti­yar­lık say­mak­tan ken­di­ni ala­mı­yor­du: Ma­dem­ki be­ni öl­dür­me­ye kal­kış­tı, de­mek ki ba­na hük­met­me­ye layık. Ki­bar­lar âle­mi ci­ci bay­la­rı­nın aca­ba ka­çı bir ara­da kay­na­tıl­sa böy­le bir ih­ti­ras ha­re­ke­ti el­de edi­le­bi­lir?

– Kı­lı­cı du­va­ra, tam yor­gan­cı­nın tak­tı­ğı gi­bi hoş gö­rü­ne­cek bir tarz­da as­mak için is­kem­le­ye çık­tı­ğı za­man cid­den gü­zel­di! Doğ­ru­su ben, onu sev­mek­le o ka­dar da de­li­lik et­me­mi­şim.

O sı­ra­da ba­rış­mak için onu­ru­nu kır­ma­ya­cak bir fır­sat çık­say­dı, Mat­hil­de on­dan he­men ya­rar­la­nır­dı. Ju­li­en, ka­pı­yı ki­lit­le­yip oda­sı­na ka­pan­mış, en şid­det­li bir umut­suz­luk için­de kıv­ra­nı­yor­du. Ak­lı­na de­li­ce şey­ler ge­li­yor. Gi­dip kı­zın ayak­la­rı­na ka­pan­ma­yı dü­şü­nü­yor­du. Böy­le her­kes­ten uzak bir kö­şe­ye çe­ki­lip ka­la­ca­ğı­na bah­çe­de ve­ya ko­nak­ta do­laş­sa, fır­sat kol­la­sa, bel­ki o çe­kil­mez baht­sız­lı­ğı bir an­da de­ği­şip bü­yük bir bah­ti­yar­lık olu­ve­rir­di.

Biz onun be­ce­rik­siz­li­ği­ni bir suç say­ma­ya kal­kı­yo­ruz ama Ju­li­en be­ce­rik­li ol­say­dı hiç kı­lıç çe­ker miy­di? Ma­de­mo­isel­le de La Mo­le'ün onu pek gü­zel­di di­ye dü­şün­me­si­ne se­bep olan o ha­re­ke­te kal­kar mıy­dı? Ju­li­en'in ken­di­si için hiç de fe­na ol­ma­yan bu ka­pa­nıp üzül­me­si, bü­tün gün sür­dü. Mat­hil­de onu sev­mek­le ge­çir­di­ği kı­sa za­ma­nı tat­lı tat­lı ha­tır­lı­yor, üzü­lü­yor­du.

Doğ­ru­su, bu ya, di­yor­du, be­nim o za­val­lı ço­cu­ğa kar­şı olan aş­kım, ken­di­si­ne so­rar­sa­nız ce­ke­ti­nin ce­bi­ne bü­tün ta­ban­ca­la­rı­nı yer­leş­ti­rip mer­di­ven­le be­nim oda­ma çık­tı­ğın­dan, ya­ni sa­ba­hın bi­rin­den se­ki­zi­ne de­ğin sür­dü. On beş da­ki­ka son­ra ben Sa­in­te­Va­le­re ki­li­se­sin­de âyi­ni din­ler­ken onun be­nim üze­rim­de hak­lar id­di­a ede­ce­ği­ni, gö­zü­mü kor­ku­ta­rak be­ni ken­di­si­ne bo­yun eğ­me­ye zor­la­ya­ca­ğı­nı dü­şün­me­ye baş­la­dım.

Ye­mek­ten son­ra Ma­de­mo­isel­le de La Mo­le, Ju­li­en'den kaç­mak şöy­le dur­sun, onun­la ko­nuş­tu, son­ra da onu bah­çe­ye çık­ma­ya da­vet et­ti; Ju­li­en ita­at et­ti. Çek­ti­ği azap az­mış gi­bi bir de bu­na kat­la­na­cak­tı. Mat­hil­de, ye­ni­den can­la­nan aş­kı­na, ken­di de pek far­kı­na var­ma­dan, ka­pıl­mak üze­re idi. Onun­la be­ra­ber gez­mek­ten son de­re­ce zevk alı­yor, da­ha o sa­bah ken­di­si­ni öl­dür­mek için kı­lı­cı­na sa­rı­lı­ve­ren o el­le­re me­rak­la ba­kı­yor­du.

Böy­le bir ha­re­ket­ten, bü­tün bu olup bi­ten­ler­den son­ra yi­ne es­ki­si gi­bi ko­nuş­ma­la­rı el­bet­te el­bet­te müm­kün de­ğil­di.

Mat­hil­de ya­vaş ya­vaş ona gön­lü­nün ne hal­de ol­du­ğun­dan söz et­me­ye baş­la­dı. Bu çe­şit ko­nuş­ma­da ga­rip bir haz bu­lu­yor­du; lâf lâ­fı aç­tı, Ju­li­en'e vak­tiy­le M. de Cro­ise­no­is, son­ra M. de Cay­lus için bes­le­miş ol­du­ğu o ge­çi­ci coş­kun­luk his­le­ri­ni de an­lat­tı.

Kırmızı ve SiyahHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin