Burada ne işi var? Hoşlanıyor mu yoksa hoşa gittiğini mi sanıyor?
RONSARD
La Mole konağının o kibar salonunda Julien her şeyi yadırgıyorsa da bu saz benizli, karalar giymiş delikanlı da, tenezzül buyurup kendisine bakanlara pek gelmiyor değildi. Madame de La Mole, bazı kimselerin yemekte bulunacağı akşamlar, bir iş çıkarılıp Julien'i konaktan uzaklaştırmasını kocasına teklif etti. Marquis:
– Ben bu denemeyi sonuna dek götürmek istiyorum. Abbe Pirard, yanımıza aldığımız kimselerin onurunu kırmakla hiç mi hiç iyi etmediğimizi söylüyor. Atalarımız da, ancak dayanıklı olana güvenilir dememişler mi? Hem bu delikanlının sofrada aykırı düşmesi, sadece tanınmış bir yüz olmamasından; yoksa ağzını bile açmıyor.
Julien: Bu salona gelip gidenlerin adlarını, huylarını, bir kâğıda yazayım da şaşırmayayım.
Sayfanın başına, konağa her vakit girip çıkan, Julien'i de Marquis hevesine uyup pek seviyor sanarak, ne olur ne olmaz diye ona da yaranmaya çalışan beş altı kişinin adını yazdı. Bunlar, az çok gönülsüz, yoksul, zavallı adamlardı; şu kadar ki – bugün asilzade salonlarında rast gelinen bu çeşit adamların hakkını yememek için söyleyeyim – herkese karşı bir derecede hevessiz değillerdi. Aralarında öyleleri vardı ki Marquis'nin her hareketine boyun eğer de Madame de La Mole'den sertçe bir söz işitse isyan ediverirdi.
Kibir ve iç sıkıntısı, bu konak baylarının iliklerine dek işlemişti. Onlar, iç sıkıntılarını gidermek için hakaret etmeye o denli alışmışlardı ki kendilerine hakikî dost edinmelerine değil, bunu ummalarına bile imkân kalmamıştı. Fakat yağmurlu günler, bir de seyrek olan o yırtıcı iç sıkıntısı anları bir yana bırakılırsa, terbiyede, nezakette kusur ettikleri olmazdı.
Julien'e babaca bir dostluk gösteren o hatır sayar beş altı kişi de La Mole konağından ayaklarını kesecek olsa, Marquise çıldırtıcı bir yalnızlığa düşüverirdi. O durumda kadınlar için de yalnızlık, dayanılmaz bir ıstıraptır, çünkü gözden düşme belirtisidir.
Marquis karısına çok iyi bakar, salonunda her vakit istendiği kadar adam bulunmasına dikkat ederdi; ama senatör arkadaşlarını konağına pek çağırmazdı, çünkü onları ne dostluğuna layık görecek kadar asil bulurdu, ne de hizmetine almağı isteyecek kadar eğlenceli.
Julien bütün bu incelikleri, çok sonraları öğrendi. Orta hallilerin evlerinde her zaman, o günkü devlet yönetiminin sözü edilir ama Marquis'nin sınıfındaki adamların evlerinde o söz, ancak başları pek sıkıldığı zaman açılır.
Bu iç sıkıntısına tutulmuş çağda bile eğlenmek ihtiyacının insan oğlu üzerinde öyle bir hükmü vardır ki ziyafet verilen günlerde dahi, Marquis salondan çıkar çıkmaz, herkes sıvışmaya bakardı. Allah ile, rahiplerle, kralla, büyük memurlarla, sarayın koruduğu sanat adamları ile, öteden beri sayılan âdetlerle eğlenmemek, Beranger'yi, karşı taraf gazetelerini, Voltaire'i, Rousseau'yu, tok sözlü hiç kimseyi övmemek, hele siyaset sözünü hiç açmamak şartıyla herkes istediği gibi fikir yürütmekte serbest idi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırmızı ve Siyah
Genel KurguStendhal'in yaşanmış bir ya da iki olayı birleştirerek kaleme aldığı bu romanın baş kahramanı Julien Sorel'in yazar ile birçok yönden örtüştüğü söylenir. Orta sınıftan bir genç olan Julien, papaz okuluna devam ederken çocuklarına ders verdiği beledi...