Bölüm 30: Tiyatroda Bir Loca

5 2 0
                                    

As the blackest sky

Foretells the heaviest tempest

Don Ju­an, c. I, st. 73

Bü­tün bu ih­ti­ras ha­re­ket­le­ri ara­sın­da Ju­li­en se­vin­mek­ten çok şa­şı­yor­du. Mat­hil­de'in ha­ka­ret­le­ri, Ru­sun sa­lık ver­di­ği po­li­ti­ka­nın ne ka­dar akıl­lı­ca iş ol­du­ğu­nu gös­te­ri­yor­du. "Az söy­le­mek, az iş gör­mek, iş­te be­ni selame­te çı­ka­ra­cak tek yol."

Mat­hil­de'i yer­den kal­dı­rıp hiç se­si­ni çı­kar­ma­dan se­di­re ya­tır­dı. Kı­zın göz­le­ri ya­vaş ya­vaş ya­şar­dı. Mat­hil­de, pe­ri­şan du­ru­mu­nu giz­le­mek için eli­ne Ma­da­me de Fer­va­qu­es'ın mek­tup­la­rı­nı al­dı; on­la­rı ağır ağır açı­yor­du. Ma­re­şa­lin ka­rı­sı­nın el ya­zı­sı­nı ta­nı­yın­ca pek bel­li bir si­nir ha­re­ke­ti ile kıv­ran­dı. O mek­tup­la­rın yap­rak­la­rı­nı oku­ma­dan bi­rer bi­rer çe­vi­ri­yor­du; ço­ğu al­tı­şar say­fa idi.

Mat­hil­de en so­nun­da yal­va­rıp ya­ka­ran bir ses­le fakat Ju­li­en'e bak­ma­ya ce­sa­ret ede­me­den ko­nuş­tu:

– Hiç ol­maz­sa bir ce­vap ve­rin. Bi­lir­si­niz ki be­nim gu­ru­rum var­dır; bu, mev­kii­min, hatta, iti­raf ede­yim, ya­ra­dı­lı­şı­mın do­ğur­du­ğu bir fe­lâ­ket; de­mek ki Ma­da­me de Fer­va­qu­es si­zin gön­lü­nü­zü be­nim elim­den al­dı... O da si­ze, be­ni o kah­ro­la­sı aş­kın sü­rük­le­di­ği fe­da­kâr­lık­la­rı gös­ter­di mi?

Ju­li­en ce­vap ver­me­di, su­ra­tı­nı asıp sus­tu, için­den so­ru­yor­du: "Be­ni ne hak­la böy­le bir boş­bo­ğaz­lı­ğa, şe­re­fi­ni bi­len bir ada­ma ya­kış­ma­ya­cak bir boş­bo­ğaz­lı­ğa da­vet edi­yor?" Mat­hil­de mek­tup­la­rı oku­mak is­te­di ama göz­le­ri pek ya­şar­dı­ğın­dan bu­na im­kân yok­tu.

Tam bir ay­dır üzün­tü için­de idi ama duy­gu­la­rı­nı, ken­di ken­di­ne iti­raf et­me­ği de aza­me­ti­ne ye­di­re­mi­yor­du. O his­le­rin şim­di böy­le pat­lak ver­me­si de sırf te­sa­dü­fün ese­ri idi. Kıs­kanç­lık ile aşk, bir an gu­rur­dan üs­tün gel­miş­ti. Mat­hil­de se­di­rin üs­tün­de, Ju­li­en'in ya­nı ba­şın­da idi. Ju­li­en onun saç­la­rı­nı, mer­mer gi­bi boy­nu­nu gö­rü­yor­du; bir an an­dı­nı unut­tu; ko­lu­nu onu be­li­ne do­la­yıp âde­ta ku­cak­la­dı.

Mat­hil­de ba­şı­nı ya­vaş­ça ona çe­vir­di. Ju­li­en onun göz­le­rin­de son de­re­ce­yi bu­lan bir elem gö­rün­ce şa­şır­dı, o göz­ler her za­man­ki hal­le­ri­ni san­ki yi­tir­miş, ta­nın­maz ol­muş­tu.

Ju­li­en ar­tık der­ma­nı­nın kal­ma­ya­ca­ğı­nı his­se­di­yor­du, ken­di­ni mah­kûm et­mek is­te­di­ği ce­sa­ret ha­re­ke­ti o ka­dar ağır­dı! Ju­li­en: "Ben ken­di­mi onu sev­mek bah­ti­yar­lı­ğı­na bı­ra­kı­ve­re­yim, çok geç­mez yi­ne göz­le­rin­de en so­ğuk bir kü­çüm­se­me ifa­de­si be­li­rir" di­yor­du. Mat­hil­de ise se­si san­ki sön­müş, söz­le­ri­ni bi­tir­me­ye me­cal­siz bir hal­de, aşı­rı bir gu­ru­ra ka­pı­lıp da et­tik­le­ri­ne piş­man ol­du­ğu­nu söy­lü­yor, ye­min edip du­ru­yor­du.

Ju­li­en, pek güç du­yu­lur bir ses­le:

– Be­nim de bir gu­ru­rum var!

– Yü­zü­nün hat­la­rın­dan, ta­kat­siz­li­ği­nin son ker­te­ye var­dı­ğı bel­li olu­yor­du.

Kırmızı ve SiyahHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin