1. Bölüm

706 86 71
                                    

1. Bölüm


Hayat beni 3-135 yeniyor. Evet, üniversiteyi kazandım ama kyk çıkmadı ve para kazanmam lazım. Çoğu iş gece yarılarına kadar sürüyor çünkü sabah okuldayım ve yurda giriş gece on iki de son buluyor. Tanrı'm, bana garezin mi var yoksa benle uğraşmak diğer kullarla uğraşmaktan daha mı eğlenceli? Tamam, işler o kadar da kötü değil. Bir ev buldum. Evet, ev izbe bir yerde, dökülüyor ve kullanıma da çok müsait değil ama bursum ve kazandığım para ancak bu eve yetiyor ve öğrenciye sunulan imkanlar dahilinde burayı kiralayabilmiş olmam bile bir mucize sayılır. Bir barda iş buldum, bir kafeyi de tercih edebilirdim ama barda bahşiş alma ihtimalim çok daha fazlaydı ve fazla para göz çıkarmazdı. Üstelik garsonu olduğum barın sahibi ve aynı zamanda barmeni olan Sel'de durumumu öğrendikten sonra bana yardımcı olmak konusunda oldukça gönüllü tavırlar sergiledi.

Ev çok kötü! Yerleri viladalayayım derken resmen kazıdım, duvarları silip saç kurutma makinesi ile kuruttum ama içi yumuşatıcıyla karışık rutubet kokuyor ve bu kesinlikle hoş bir koku değil. Spotçulardan bulduğum bir yatak ve pembe ekoseli bez bir dolapla yaşamımı devam ettirmeye çalışıyorum. En azından tavşanlı panduflarım var. Peh!..

Tek tatil günümü de temizlikle geçirdiğime göre artık soğuk bir duşla günümü sonlandırabilirim.

Ertesi gün okulun ilk gün heyecanı mıdır bilmem ama erkenden uyandım. Öyle bir saatlik bir erkenlikten bahsetmiyorum. Saat 5.30'du uyandığımda. İzmir sıcağını bilen bilir, bilmeyene diyeceğim tek şey ise cehennemin demosu olduğu. Güzelliklerini ve denizini çıkartırsak tabii. Sıcak ve benim evimde klima yok. Bu sebeple elde ettiğim zamanımı duşa harcamak mantıklı bir yaklaşım olacaktı. Ayrıca uzun saçlarım düşünüldüğünde duşum pekte kısa olmayacaktı. Portakal kokulu duş jelimin ferahlatıcı bir yanı olduğu doğruydu. Özellikle de terlediğimde kusmuk gibi kokmaktansa ucuz portakal kokmak daha cezbediciydi. Buz mavisi kot kaprimi ve kalın askılı beyaz bluzumu giyip nemli saçlarımı şöyle bir dalgalandırdım. Hayat sarp kayalıklarla dolu bir dağ olabilirdi ama ben iyi bir tırmanıcıydım. Bugünü güzel atlatacaktım. Elbette, her şey gün gibi güzel başlamamıştı...

Çantamın fermuarını çekmeden önce son bir gayretle sıkışan kumaş parçasını çekiştirdim. Aldığım her eşyanın bir yerinde defo olmasının kaderim mi yoksa kötü şansım mı olduğuna bir türlü karar veremiyordum. Yok aldığım montumun düğmesi kopuk, yok elbisemin fırfırı çıkık... Şimdi de çantamın fermuarı! Resmen kafayı sıyıracağım! Can havliyle bir kez daha çekiştirdim. VE. Ah!.. Fermuar yerinden fırlayıp çıktı. Damağımı şaklatıp yırtılan çantama baktım. Harika!

Elimle yeni şekil verdiğim kumral dalgalarımı karıştırıp güya yeni, fermuarı bozuk, çantamı boşalttım ve daha dün hevesle eskisini yenisine değiştirdiğim çantama geri doldurdum. Neyse ki bunun gözle görülür bir defosu yoktu.

Okul biraz uzaktaydı ama henüz otobüs kartı çıkartamamıştım ve fazladan verecek beş kuruşum dahi olmadığımdan kırk dakikayı yürümeye karar vermiştim. Ellerimi ceplerime sokarken heyecanlıydım. Yeni bir yol ayrımı, yeni bir hayat ve yeni insanlar. Gülümseyerek yürümeye başladım. Çehremde aptal bir sırıtışın olduğunun farkındaydım ama tüm o kara geçmiş, siyah ve bulanık günler, ağlama krizleri ve yalnızlığım. Hepsini değiştirecektim. Evet, bir insanın geçmişi kimliğidir ama ben bu kimliğe sıkışmayı reddediyorum. Yetiştirme yurdunda büyüyüp bu lanet kaderden kaçmak için bana ilgi gösteren ilk erkeğin kollarına atlayacak kadar aptal değilim. Tüm umutsuzluk ve olumsuzluklara rağmen üniversiteye girdim ve buradayım. Ben kendi ayaklarım üzerinde durabilirim. Üniversiteye de erkeğe de ihtiyacım yok, diyecek kadar aptal da değilim. Neden hayatımda beni seven bir erkek varken okulumu bitiremeyeyim? Üstelik hukuk kazanmışken?

Bir Şansımız Olsaydı - TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin