15. Bölüm

162 29 0
                                    

15. Bölüm


Saçlarımı açıp havalandırdım. Genelde makyaj yapmazdım ama her zaman çantamda bir tane dudak nemlendiricisi olurdu. Aynadaki yansımama bakarken derin bir nefes aldım. Biraz solgun görünüyordum. Gerçekten de rengim atmıştı. İlaçları içmeliydim. Elimi ıslatıp ensemi sıvazladım. Yanaklarımda biraz renk olsa ne iyi olurdu ama. Hemen yanaklarımı çimdikledim ve parfümümü sıkmak için çantama uzandım ama sonra kendimi durdurdum. Bu saçma tavır yüzünden yüzümü buruşturdum. Onunla gitmiş olmaya karar vermem onun için hazırlanmam gerektiği anlamına gelmezdi. Parfümü çantaya attım ve saçlarımı savurarak dışarı çıktım. Cem kapının önünde sigara içiyordu; Eylül ve Barış pür dikkat telefondan bir şey izliyorlardı ve Harun da telefonda birisiyle konuşuyordu. Hararetli bir konuşmaydı.

Bacaklarım titriyordu. Son basamakta durup küçük parmağımla alnımı kaşıdım. Bu gergin olduğum zamanlarda yaptığım bir hareketti; beni gevşetiyordu. Ailemi kaybettiğim ilk yaz bekar teyzemle kalıyordum. Henüz çocuk esirgemeye verilmediğim zamanlardı. Ben hatırlamıyordum ama teyzemin söylediğine göre annem beni her zaman 'Serçe Parmağım' diye severmiş. Kazadan sonra her gece çığlık çığlığa uyanıp haykırışlarla ağlamaya başladığımda teyzem koşar; beni kucağına alır ve Rapunzell masalıyla saçlarımı okşardı. Kaküllerime gelince, onları serçe parmağıyla severdi. Sonra bir şey oldu; teyzem beni taşımaktan yoruldu belki ve ben yuvaya verildim. Serçe parmağın hikayesi böyle bitmişti işte.

"Geldin mi?" Eylül başını kaldırıp bana doğru geldi.

Bu esnada Barış," Ama en güzel kısmı kaçırdın." diye sitem ederek telefonunu cebine attı. Harun geldiğimi görmüştü ama telefonda her kimle konuşuyorsa konuşmaya devam ediyordu. "Tamam o zaman," dedi Barış. Eylül'ün her ne izliyorsa beni ona tercih etmesi Barış'ı biraz üzmüş olsa da o da yanıma gelmişti. "O zaman seni eve bırakalım ve biz de davete yetişelim."

Hayır! "Ihm..." İşte yine alnımı kaşımıştım. "Şey, benim..." Dudağımı ıslatıp yalvarırcasına Eylül'e baktım. Gözünden anlamıştım. Eylül Harun'la yalnız kalmak istediğimi anlamıştı ama aklına bahane gelmiyormuş gibiydi.

"Sevgilisi burada ya oğlum." Cem sigarasından derin bir nefes çekip Barış'a baktı. "Herkes kendi hatunuyla yol alsın işte." Barış'a çapkın bir şekilde göz kırptı. Cem Barış'a iyilik yaptığını sanıyordu ama kurtardığı asıl benim hayatımdı.

"Evet!" Eylül tiz bir şekilde ciyaklayıp Barış'ın koluna girince belli belirsiz gülümsedim. Barış Eylül tarafından yaka paça arabaya sürüklenirken bende Cem'e döndüm ama sigarasından son bir nefes çekip

"Bende kaçayım artık." deyince hareketlerim kısıtlanmış gibi belli belirsiz kafamı salladım. "Hiç güvenemedim şu çocuğa. Neydi adı-"

"Can." dedim tiksinti dolu bir ifadeyle.

"Ya bu arada yukarıda araya girdim ama ben araya girmesem Harun parçalayacaktı Can'ı. Hele sana sarılmaya kalktı ya; dedim bunun ağzını burnunu kırmak farz oldu." Başımı yana eğdim. Tüm gün olanlardan sonra Can'ın burnunun kırılması fikrine pek karşı olduğum söylenemezdi ama tabii ben bir hukukçu sayılırdım ve şiddeti övemezdim. "Sonuçta adam senin sevgilin." Eliyle Harun'u işaret etti. "İnsan biraz haddini bilir."

"Evet," dedim ağzımın içinden.

"Sende dikkat et kendine, adam gibi birini bulmuşsun onu da yukarıdaki gibi bir mal yüzünden kaybetme." Dudaklarımı birbirine bastırıp başımı olumsuz anlamda salladım.

"O kadar aptal değilim."

Gülümseyip omzumu sıvazladıktan sonra bara girdi. Ellerim buz kesmişti. Bir yerden bir yere giden onlarca insan, bar ve kafelerin gürültüsüne rağmen karanlık ve sıcak bir odada Harun'la baş başa kalmış gibi hissediyordum. Ne diyecektim? Nasıl söyleyecektim? Sana kök söktürdüm. Sana hakaret ettim. Seni pek çok şey açısından suçladım ama istersen bu gece sana eşlik edebilirim.

Bir Şansımız Olsaydı - TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin